Sürrealizm Akımı (Gerçeküstücülük)

Sürrealizm Nedir Kısaca Özet

Sürrealizm, genel olarak “gerçeküstücülük” sözcüğü ile karşılık bulur ve birçok edebiyat bilimcisi bu terimi kabul eder. Ancak, bazı uzmanlar “üst-gerçekçilik” veya “gerçekötecilik” sözcüklerini kullanmayı tercih etmişler ve gerçeküstü sözcüğünün yanıltıcı olabileceğini ve sürrealizm akımının farklı bir gerçeklik biçimini ifade ettiğini vurgularlar. Sürrealizm, sanatın çeşitli alanlarına uzanan ve uzun süre etkisi devam eden edebi akımlardan biridir, özellikle resim, şiir ve sinema gibi alanlarda etkili olmuştur. Bu akım, André Breton tarafından kuramsallaştırılmış ve Sigmund Freud’un psikanalitik görüşlerinden etkilenmiştir.

Sürrealizm, geleneksel sanata meydan okuyan bir manifesto ile tanıtılmıştır. Bu akım, toplumsal normlara, mantığa ve rasyonaliteye karşı bir başkaldırı olarak doğar. Sürrealist sanatçılar, rüyalar, bilinçdışı düşünceler ve otomatik yazım gibi teknikler aracılığıyla, geleneksel düşünce kalıplarını sarsmayı amaçlarlar.

Sürrealizmin alt yapısını oluşturan siyasi ve sosyal ortam:

Sürrealizmin temelini atan dadaizmin geliştiği 20. yüzyılın başlarındaki siyasi ve sosyal ortam oldukça etkileyiciydi. Bu hareket, özellikle Sigmund Freud’un psikolojik teorileri ve çalışmaları üzerine inşa edilmişti. Birinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’da yarattığı derin psikolojik etkiler, sanatçıları da etkisi altına almıştı. Bu dönemdeki ruhsal çöküntü, sanatçıları toplumsal ve siyasi olaylardan kaçmak için yeni bir gerçeklik arayışına itti.

Sürrealistler, Dünya Savaşları ve bu savaşların yarattığı tahribattan etkilenmişlerdi. Savaşlar, sadece maddi yıkım getirmekle kalmamış, aynı zamanda insanların zihinsel dünyasında da derin izler bırakmıştı. Sanatçılar, bu rasyonalizmin başarısızlığını ve insanlığın ulaştığı noktanın kaos ve yıkım olduğunu gördüler.

Bu nedenle sürrealistler, geleneksel mantığın ve rasyonalizmin sınırlarını aşmayı hedeflediler. Freud’un bilinçdışı ile ilgili teorileri, onlara yeni bir anlam ve düşünce dünyası sunuyordu. Bu, sürrealistlerin akıl ile izah edemedikleri duygusal ve psikolojik deneyimlere odaklanmalarına yol açtı.

Sürrealist hareket, savaş sonrası kaos ve belirsizliğin ortasında yeni bir gerçeklik arayışının bir yansıması olarak doğdu. Bu, sürrealistlerin toplumsal ve siyasi olaylardan kaçmanın yanı sıra insan bilincinin daha derin ve karmaşık katmanlarına inme amacını taşıdığı bir dönemi temsil eder.

Sürrealizmin Ortaya Çıkışı Doğuşu

I. ve II. Dünya Savaşları arasında Avrupa’da doğup gelişen bir akımdır. Sürrealizm temsilcilerinin benimsedikleri görüşlerin arka planını dadaizm oluşturur. Akımın bildirisi Manifeste du Surréalisme, 1924 yılında André Breton tarafından hazırlanmıştır. Gerçeküstücülük veya sürrealizm, 20. yüzyılın başında, akılcılığı reddeden ve sanatın özgürlüğünü savunan dadaistlerin etkisiyle ortaya çıktı. Sürrealistler, rasyonel düşüncenin insanları kısıtladığına ve baskıladığına inanıyorlardı. Andre Breton, gerçeküstücülüğün bilinç ile bilinçdışını bir araya getiren bir yol olduğunu savundu. Bu akım, gerçeğin yalnızca yüzeyine değil, insanın bilinçaltına ve hayallerine de inen bir sanat anlayışını benimsedi.

Sürrealistler, gerçeküstücülük adı altında ortaya koydukları eserlerde, insan zihninin bilinçsiz dünyasını keşfetmeye çalıştılar. Bu amaçla, rasyonel düşünceyi reddettiler ve sanatın özgürlüğüne vurgu yaptılar. Gerçeküstücü sanatçılar, sıradan nesneleri ve manzaraları, gerçeküstü imgelerle birleştirdiler. Bu sayede, gerçeküstücülük akımı, insanların hayal gücünün sınırlarını zorlayarak yeni bir sanat anlayışının kapılarını açtı.

Gerçeküstücülük, sadece sanat alanında değil, edebiyat, sinema ve tiyatro gibi diğer alanlarda da etkili oldu. Bu akım, insanların bilinçaltına inen eserler ortaya koyduğu için, zaman zaman şok edici olabilirdi. Ancak gerçeküstücüler, amaçlarının gerçeği çarpıtmak değil, insanların bilinçaltını keşfetmek olduğunu savundular.

Sürrealizmin temelinde yatan felsefi ve psikolojik disiplinler

Sürrealizmin temelini oluşturan felsefi ve psikolojik disiplinlerin üzerinde derinlemesine durarak anlayalım. Bu akımın öncüsü olarak kabul edilen Andre Breton, Sigmund Freud’un psikanalitik çalışmalarına büyük bir ilgi göstermiş ve bu ilgi, sürrealizmin doğuşunda önemli bir rol oynamıştır.

Breton ve diğer sürrealistler, insan bilincinin temelinde yatan gerçekleri keşfetmeye odaklanmışlardır. Onlar, insanın bilinçaltındaki derin katmanların gerçeklerle dolu olduğuna inanmış ve bu gerçekleri açığa çıkarmaya çalışmışlardır. Bu amaçla, rüyalar ve hipnoz gibi zihinsel süreçlere büyük bir önem vermişlerdir.

Freud’un “akıl hastaları da kendi gerçekliklerine en az bizim kadar inanır” düşüncesinden yola çıkarak, sürrealistler, akıl hastalarının psikolojisine ulaşmanın bir yolunu bulmaya çalışmışlardır. Bu, akıl hastalarının düşünce yapısını ve gerçeklik algısını anlamak için yapılan bir çabanın bir parçasıdır.

Sürrealistler, insan bilincinin karmaşıklığına, bilinçaltının zenginliklerine ve gizemlerine derinlemesine nüfuz etmek istemişlerdir. Bu çabaları, yeni imgeler ve eserler yaratmak için kendi psikolojilerini ve bilinçaltlarını kullanmışlardır. Ayrıca, sürrealistler, bilinçaltının kapılarını açmanın yapay yollarını aramış ve şizofreni ve paranoya gibi zihinsel yapıları anlamaya çalışmışlardır.

Sürrealizm, bu derinlemesine psikolojik ve felsefi yaklaşımıyla, sanatta yeni bir gerçeklik alanının kapılarını aralamış ve sürrealistler, bu yeni gerçekliği keşfetmek ve ifade etmek için yaratıcı teknikler ve imgeler geliştirmişlerdir. Bu nedenle, sürrealizmin temelinde yatan bu felsefi ve psikolojik disiplinler, akımın kendine özgü ve etkileyici sanatsal ifadelerini şekillendirmiştir.

Sürrealizm Akımının Özellikleri

  • İlmî ve felsefi hayata dair geçmişten gelen bütün görüşlerin yenilenmesini, düşüncenin saf bilinç otomatizmi ile ortaya çıkması gerektiği görüşlerini benimser.
  • Realizm akımı, kurgu ve tahkiyeye dayalı hikaye ve roman türünün gelişmesine çok büyük katkılarda bulunan bir akımdır. Realist sanatçılar, öykü ve romanda yeni psikolojik tahlil metotları, şuur akışı teknikleri, tedahülü reddeden ve yazarın gizlenmesini salık veren anlatma biçimleri, sinema ve televizyonda anlatma ve iletişim tekniklerini geliştiren ve kamera açılarına orijinal ufuklar getiren görüş noktaları ve yeni bakış açıları (André Breton) teklif etmişler ve bunları eserlerinde uygulamışlardır.
  • Bilinçaltı ve bilimsellik zeminlerine oturan bu görüşlerinde Sigmund Freud’un etkisi büyüktür.
  • Sürrealizm akımının benimsediği temel görüş, insana ait gerekliğin ortaya konulabilmesi için akla değil bilinçaltına yönelmek gerektiğidir.
  • Bireyin karakterine ait asıl verilerin burada bulunduğuna inanılır.
  • Sanat eseri de bireye ait bu kısmın ortaya konulması için bir araç konumundadır.
  • İnsana ait gerçekliği sanat eserinde ortaya koyabilecek teknik ise, bilinç akışı olarak da ifade edilen otomatik yazıdır.
  • Bu teknik, bireyin bilincinden normal süreçte geçen akışı, olduğu gibi yazıya aktarmasını öngörmektedir.
  • Yazıya dökülen bilinç akışının aktarımı sırasında imla kuralları göz ardı edilir. Sonucunda ortaya çıkan verilerde de geleneksel yapıdan gelen; estetik endişe ve ahlaka uygunluk, etik değerler endişesi gibi kaidelere bağlı kalınmaz, bu hususlar aranmaz. Böylelikle bilinçaltı ve bilinç dışı birleşik bir hâlde ortaya çıkar.
  • Akılcılığın ve kaidelerin karşısında olan bu akımı benimseyen sanatkarlar; sanat eserinde alay, mizah gibi unsurlara çokça yer ayırırlar.
  • Rüyalara da çok önem verirler ve bu âlemde de bilinçaltının etkili olduğu ve insani gerçekliğin burada en saf hâliyle vücut bulduğuna inanırlar. Aklın arka plana atılması ve bilinçaltı gerçekliğine yönelmeleri, akımın ortaya çıktığı dönem ve etkilendiği felsefi zeminlerden gelen aklın artık insanın arayışlarına yetersiz geldiği görüşüne dayanmaktadır.
  • Sürrealizm, edebiyat sahasında en çok şiir türünde etkili olmuştur.
  • Dil, üslup, ahenk, teknik gibi konularda herhangi bir kaideye bağlanma gereği duymazlar.
  • Kelimelerde gerçeğe yakın anlamları kullanmaktan ziyade, uzak çağrışımlı ve bilinçaltına ait hususiyetleri daha iyi ifade edebileceklerini düşündükleri imajların imkânlarından faydalanırlar.
  • İmlâ kuralları da yine aynı sebeplerle göz ardı edilir.
  • Realist Akımların Tenkidi: Realizm, varlığın gerçeklerini görmek ve onları aynen anlatmak, bu tür bir objektif tutum üzerine estetiği bina etmek üzerine kurulmuştur.
  • İlk bakışta gerçekleri görüp anlatmak fikri, insana artı bir değer olarak yansır.
  • Sorumluluklarımızı yerine getirebilmek, hayat gerçeğini anlamak ve ona göre tavır almak, müspet görülür. Bu yolla, sanatta birçok yeni metot keşfedilmiş, gözleme dayalı tasvir anlayışı gelişmiş, insanın iç dünyasına ait psikolojik gerçeklik ile kişilik çözümlemeleri, ilim adına yeni sonuçlar doğurmuştur.
  • Realistler, dil ve anlatım hakkında üslupçu bir tavır takınmışlar ve cümle yapılarında doğruluk prensibini devam ettirmişlerdir.
  • Tartışmaya sebep olan konu, realizmin gerçek anlayışından doğar.
  • Gerçek nedir sorusunu sorarak cevaplar aramak, bir bakıma insanın ve cemiyetin dünya görüşünü bulmasına sebep olabilir, insan ve varlık gerçeğe, ilme ve hakikate göre dünya ve ahiret gerçeklerinin dengesi ile kurulabilir. Eğer Yaratıcı’nın var ettiği dünyada insan sorumlulukları açısından varlık ve gerçek nedir sorusunu sorarsak bizlere bazı vazifeler isnat edilir. Bize göre doğru olan, Allah fikri ve diğer varlıkların yaratılmış olduğu prensibi gerçektir. Bir başka görüş, fikirlerini Allah gerçeğine değil de obje ve fenomen gerçeğine, madde gerçeğine bağlar ve gerçeği o noktada arar ise başka hâller ortaya çıkar.
  • Bilimsel çalışmalar, Rönesans’ın etkileri, keşifler ve yeni buluşlar, makine ve teknoloji, maddenin ve doğanın öne çıkan veri olarak sunulması, insani değerleri, gelenek ve inançları, ahlaki kabulleri ikinci plana itmiştir.
  • Çoğu zaman da insanın manevi dünyası, gerçekliğin dışına atılmıştır. Hâlbuki maddi gerçeklik ile birlikte manevi gerçekliğin ele alınması, hayatı anlamanın en önemli şartıdır.
  • Edebiyatta gerçeklik adına öyle konular anlatılmıştır ki son iki yüz yıl içinde cemiyetin ahlakını bozacak pek çok durum, alenen anlatılmış ve gençlerin yetişmesinde olumlu katkılar yanında olumsuz etkilere sebebiyet vermiştir.

Sürrealizm Akımının Temel İlkeleri

Sürrealistler, eserlerinde öncelikle izleyiciyi ve okuyucuyu şaşırtma ve sıradanın dışında bir deneyim sunma amacı gütmüşlerdir. Dönemin siyasal ve toplumsal koşullarının, insanlar için inanılacak veya sevilecek bir yanı olmadığına inandıkları için, bu mevcut düzenin temsilcisi olan kurumları alaya almış ve bu kurumların değerlerini yıkmaya çalışmışlardır.

Sürrealist eserlerde, mizah, ironi, başkaldırı ve şaşırtmacalar sıkça kullanılmıştır. Bu, mevcut düzene ve toplumsal normlara karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış ve sürrealistler, bu yolla izleyiciyi düşünmeye ve sorgulamaya teşvik etmeyi amaçlamışlardır. Bu yaklaşım, sanat estetiklerinde geleneksel akıl ve düzenin karşısında yer almayı gerektirmiştir.

Ayrıca, sürrealistler çılgınlığı ve gerçeküstü nesneleri ön plana çıkarmışlardır. Eserlerinde akıl dışı ve mantık ötesi unsurları kullanarak, izleyicinin olağandışı bir dünyanın içine çekilmesini hedeflemişlerdir. Bu, geleneksel gerçekliğin sınırlarını zorlayan ve yeni bir bakış açısı sunan bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

Çocukluk özlemi ve çocukluğa dönüş de sürrealist eserlerin önemli bir temasıdır. Sürrealistler, çocukluk döneminin saflığını, özgürlüğünü ve yaratıcılığını özlerler ve bu temayı eserlerinde sıkça işlerler. Bu, yetişkin dünyasının karmaşıklığına ve sınırlamalarına bir tepki olarak görülebilir.

Sürrealistler ayrıca yazım tekniklerini otomatik yazım yöntemiyle geliştirmişlerdir. Bu yöntem, düşünmeden, içgüdüsel olarak yazmayı ve bilinçaltından yükselen ifadeleri yakalamayı amaçlar. Bu, düşünce ve mantık dışı ifadelerin ve imgelerin eserlere girmesine olanak tanır ve sürrealistlerin yaratıcılıklarını daha da serbest bırakır. Bu nedenle sürrealist eserler, sık sık rastgele veya akışkan bir şekilde birleştirilen imgelerle doludur.

Sürrealizmin temsilcilerinden bazıları şunlardır:

Andre Breton, Louis Aragon, Paul Eluard,  robert Desnos, Salvador Dali

Not:

Natüralizm ve Sürrealizm etkisiyle gelişen hareketler ve bu cereyanların edebî eserlerinde iğrençlik, ahlaksızlık, hususi hayat ve cinsiyet konulan açık açık anlatılmış, istismar edilmiş ve kötü olanın iyi gibi sunulması yanlışı yapılmıştır. Bu konuda olumlu ve olumsuz etkilerle ülkemizde realizmi inceleyen Süleyman Hayri Bolay, Nureddin Topçu, Hilmi Ziya Ülken, Takiyeddin Mengüşoğlu gibi yazarlar, realitenin ideal değerleri öldürdüğü gerekçesiyle bu akımı tenkit etmişlerdir.

Sürrealizm, 1924 yılında yayımlanan bir bildiriyle dünyaya adını duyuran sanat ve edebi akımlardan biridir. Sürrealist sanatçılar, bu bildiride düşüncenin aklın denetimi olmadan ve ahlak gibi engeller hiçe sayılarak ortaya konmasını savunmuşlardır. Sürrealistler, nesneleri alışılmamış biçimlerde betimlemiş, çoğunlukla düşlerin gizli dünyasını dile getirmeye çalışmışlardır. Bazen de nesneleri kendi doğal ortamlarından çıkartarak şaşırtıcı, düşsel bir ortama taşımışlardır.

Sürrealizmin Manifestosu Özeti

1920 yılında “Sürrealizmin Manifestosu”nu ortaya atan sanatçı André Breton bu sanat akımını akımı şu şekilde dile getiriyor: “Bence en güçlü Sürrealist imaj, resim, görünüş, olay gibi en ileri düzey aykırılık, karşıtlık derecesine yükselmiş olanıdır. Gerçeküstü bir eser aykırılıklarla, zıt anlamlarla, gerçekle her türlü bağı koparmış, yitirmiş olarak kendini ortaya koyar. Gerçeküstücülük, hayal aleminin tercümesidir, o hayal aleminin içindeki gerçekçi durumlar soyut, soyut durumlar da gerçek olabilir. Gerçeküstücülükte gerçeğin normal açısı tamamen kapanmıştır.”

Kurucusu, Fransız edebiyatı şairlerinden ve ruh doktoru Andre Broton’dur. İlkeleri 1924’te ortaya konmuştur. Sürrealizmin amacı bilinçaltının sanata yansıtılmasıdır. Felsefi alanda, Fransız filozofu Henry Bergson “sezgicilik” adını verdiği düşünce akımı, sürrealizmi etkilemiştir. Ruhu savunan Bergson’un ruhun akıl­dan daha üstün olduğunu ileri sürer. Gerçekleri ruhsal sezgilerle açıklar.

Doktor Sigmund Freud’un “psikanaliz” düşünce­si sürrealizm akımının diğer bir kaynağıdır. Freud, insanı bilinçaltıyla açıklar. Ona göre insanın gerçek eğili­mini, isteklerini toplumsal yasalar, ahlak ve dinsel baskılar engeller. Bilinçaltı ancak sarhoşluk, rüyalar, sayıklamalar…gibi durumlarda aklın denetiminden kurtularak bilinçüstüne çıkar. Sürrealistler, düşün­cenin gerçek etkinliğini ortaya çıkarmak için hipnotizma seansları düzenlemişler, elde ettikleri verileri sanatlarına yansıtmışlardır.

Onlar, gerçek sanat yapıtlarının, sanatçılarca akıl ve irade denetimi dışındayken oluşturulabileceğini savunmuşlardır. Sürrealist sanaçtılar, dil ve üslupta anlaşılır olmayı iste­mediler. Herkesin birkaç sözcük ya da cümle ekle­yerek oluşturduğu “otomatik yazı” yöntemini benim­sediler. Noktalama işaretlerine karşı çıktılar. Türk edebiyatında Birinci Yeniciler (Garipçiler veya Garip Akımı)  ve ikinci yenicilerin bazı sa­natçıları sürrealizmden etkilendi.

Sürrealizmin temsilcileri

Andre Breton ( önemli ya­pıtları : Bakire Gebelik, Ak Saçlı Tabanca, Manyetik Alanlar, Sürrealizmin Manifestosu ),

Paul Eluard yapıtları: Ölmeden ölmek, Açık Kitap, ÇifteKaranlık, Politik Şiirler),

Luis Aragon yapıtları: Elsa’nın Gözleri, Rüyalardan Bir Dalga, Sevinç Ateşi)

Sürrealizm Örneği:

(Paul Eluard, Çev. Sebahattin Kudret Aksal)

YALNIZ DEĞİLİM

Yüklü
Dudakların tüyden hafif yemişleriyle
Giyimli
Bin bir değişik çiçekle
Anlı şanlı
Kollarında güneşin
Mutlu
Bir tanıdık kışla
Hoşnut
Bir damlasıyla yağmurun
Güzel
Tanyerinin aydınlığınca
İçten bağlı
Bir bahçenin sözünü ediyorum
Düş kuruyorum
Seviyorum düpedüz

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir