Personalizm Akımı (Kişiselcilik)

Personalizm veya Kişiselcilik, insan kişiliğinin evrensel yapıdaki en üstün ve en gerçek değer olduğunu savunan bir idealist ve dini akımdır. Kişicilik ve kişiselcilik deyimleri de kullanılan Personalizm terimi, ilk olarak 1863 yılında Amerikalı filozof Brenson Alcot tarafından kullanılmıştır. Bu terim daha sonra 1901 yılında Fransız düşünürü Renouvier tarafından da benimsenmiştir.

Personalizm, insanın varoluşu, özgürlüğü, ahlaki değerleri ve diğer felsefi konuları ele alırken, kişiliğin önemini vurgular. Kişiliğin evrensel bir yapıya sahip olduğu ve tüm insanların eşit bir şekilde değerli olduğu düşüncesi, Personalizm’in temel prensipleri arasındadır.

Personalizm’in ortaya çıkışı, insan varlığına ve kişiliğine odaklanan idealist felsefe akımlarının yükselişiyle bağlantılıdır. Personalizm’in diğer felsefi ve edebi akımlardan farkı, insanın toplumsal, tarihsel ve kültürel bağlamlarından bağımsız olarak ele alınmasıdır.

Kişiselcilik, özellikle 20. yüzyılın başlarında etkisini arttırmış ve birçok düşünür tarafından benimsenmiştir. Bunlar arasında, Fransız düşünür Emmanuel Mounier, Polonyalı filozof Karol Wojtyla (Papa II. John Paul) ve Amerikalı filozof William Ernest Hocking gibi isimler yer almaktadır.

Personalizm, aynı zamanda, insan hakları, sosyal adalet ve demokrasi gibi konularla da ilgilenir. İnsanların eşit bir şekilde değerli olduğu düşüncesi, bu alanlarda da etkisini gösterir ve insanların özgürlükleri ve haklarına saygı duyulması gerektiğini vurgular.

İnsanın kişiliğini evrensel bir yapıda en üstün ve en gerçek değer olarak gören bir idealist ve dinsel akımdır. Bu anlayış, insanın özünde yatan yüce bir değeri vurgular ve insanı evrensel bir bağlamda ele alır. Ayrıca, kişisel bir tanrıya inanma eğilimini de içerir ve yaşamsal ve tarihsel gelişmeyi kişiliğin oluşmasıyla açıklayan törebilim ve tarih felsefesi anlayışlarını da kapsar.

Personalizm, insanın karşılıklı kişilik ilişkilerinin belirlediği idealist öğretileri de barındırır. Bu yaklaşım, kişisel özgürlüğe, adaletli bir topluma ve insan haklarına önem verir. İnsanların özgür iradeleriyle kendilerini geliştirme ve potansiyellerini gerçekleştirme hakları olduğuna inanır.

Personalizm’in kökenleri, Amerikalı düşünür Brenson Alcot’un 1863 yılında kullandığı terimle başlar. Daha sonra Fransız düşünürü Renouvier tarafından da kullanılan bu terim, farklı kültürlerde farklı anlamlar taşır. Ancak genel olarak, kişisel değerin evrensel değerlerden önce geldiği ve insanın özünde yüce bir değer taşıdığı fikrini benimser.

Kişilik, özgür iradenin ve kendi kendini gerçekleştiren eylemlerin düzenli bir sistemi olarak tanımlanabilir. Bu sistem, evrenin diğer varlık biçimlerinden üstündür ve kişi evrenin bir parçası değildir. Kişilik, insanın yalnızlığını belirginleştirir ve bu yalnızlık, Tanrı düşüncesine olan gereksinimi ortaya çıkarır. İnsanın içinde bulunduğu yalnızlığa sığınabileceği bir barınak arayışı olarak kabul edilen Tanrı bilinci, kişiliğin kendini gerçekleştirmesinde önemli bir rol oynar.

Kişiliğin kendini gerçekleştirme süreci, bireyin içinde bulunduğu sosyal, kültürel ve tarihsel bağlamdan bağımsız olarak gerçekleşir. Bu nedenle, kişilik, insanın evrendeki eşsiz ve özel konumunu yansıtır. İnsanın benzersiz doğası, Tanrı’nın birliğine ve evrenin nihai amacına yönelik bir anlayışla açıklanabilir.

Kişilik, aynı zamanda insanın özgür iradesinin, seçimlerinin ve tercihlerinin bir sonucudur. Bireyler, kendi hayatlarını şekillendirme gücüne sahiptirler ve bu güç, kişiliğin şekillenmesinde belirleyici bir faktördür. Sonuç olarak, kişilik, insanın bireysel özgürlüğüne, iradesine ve kendini gerçekleştirme potansiyeline olan inancını yansıtır.

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir