Şeyhi
Şeyhi Kimdir Hayatı Biyografisi Eserleri Kişiliği
On beşinci yüzyılda oluşumunu tamamlayan divan şiiri, kuralları, kalıpları ve mazmunlarıyla gelişimini sürdürmeye devam etmiştir. Bu yüzyılın tanınmış büyük şairlerinden olan Şeyhi’nin asıl gerçek adı Yusuf Sinaneddin’dir. Asıl mesleği tabiplik olduğundan dolayı Hekim Sinan olarak şöhret kazanmış, Hacı Bayram-ı Veli’ye bağlı olması sebebiyle de Şeyhi mahlasını kullanmıştır. Şeyhi, Anadolu’da divan edebiyatını ana hatlarıyla ortaya koyan ilk divan şairlerindendir.
Kütahya’nın o dönemdeki Germiyanoğulları Beyliği sınırları içinde, yaklaşık olarak 1371-1376 yılları arasında doğduğu tahmin edilen Hekim Sinan, aslen Yusuf veya Sinan isimleriyle de anılır. Babasının adının Mecdeddin Ahmed olduğu düşünülmektedir. Şair Kasım İzarî ve Germiyanlı Cemali’nin yeğenleri arasında yer alır.
Çocukluğu, o devrin önemli kültür merkezlerinden biri olan Kütahya’da geçti. Germiyanoğulları beylerinden II. Yakub Bey’in hem hekimi hem de yakın arkadaşıydı. Bilime olan merakı sayesinde İran’a gitme fırsatı yakaladı ve burada tıp ve tasavvuf gibi alanlarda yoğun bir eğitim aldı. Eğitimini tamamlayarak Anadolu’ya geri döndüğünde ise Hekim Sinan olarak ün kazandı. Özellikle göz hastalıkları üzerine maharetiyle tıp alanında takdir topladı.
Ankara’ya dönüş yolunda uğradığı ve Hacı Bayram Veli’nin halifesi olduğu söylenen Hekim Sinan, Şeyhî mahlasını bu dönemden sonra almaya başladı. Ancak fiili olarak bir şeyhlik yapmadığı bilinmektedir. Bazı kaynaklara göre, Hekim Sinan’ın Şeyhî mahlasını seçmesi Hacı Bayram’a değil de Emîr Sultân’a bağlılığından kaynaklanmaktadır.
Bu sayede, Hekim Sinan’ın hayatına dair daha fazla detay öğrenmiş olduk. Kütahya’da geçirdiği çocukluk yıllarından, İran’daki eğitimine ve Anadolu’ya geri dönüşüne kadar pek çok önemli olaya şahit oldu. Özellikle tıp alanındaki başarısı, döneminin en önemli hekimleri arasında yer almasına neden oldu. Ayrıca Şeyhî mahlasını alması da, onun dinî yaşamındaki önemli bir dönüm noktasını temsil etmektedir.
Dilin imkanlarını sonuna kadar zorlamış, en büyük başarılarını mesnevilerinde göstermiştir. Çelebi Sultan Mehmed Han’ı Ankara’da tedavi etmiş, tedavide gösterdiği başarıdan dolayı da kendisine Tokuzlu köyü verilmiştir. Tokuzlu köyüne giderken yolda köyün eski sahipleri tarafından soyulmuş, uğradığı felaketi padişaha anlatmak için Harmane adlı eseri yazmıştır. Divan edebiyatının önde gelen hiciv şairlerindendir, din dışı şiirler yazmıştır.
Şeyhi’nin Eserleri
Türkçe Divan: Eser, 20 kaside, 2 terkibibent, 3 terciibent, 2 müstezat ve 200 kadar gazelden oluşmaktadır.
Harnâme: Şair, bu eserinde kendi başından geçen bir olayı hayvanlarla temsil ederek kaleme almıştır. 126 beyitten oluşan bu eser, yük taşımakta pek çok sıkıntılar çeken çelimsiz bir eşeğin semiz bir öküz gibi olmaya çalışmasından dolayı başına gelenleri anlatmaktadır. 4 kısımdan oluşan bu eserde geçen eşek, elindekiyle yetinmeyip daha fazlasını isteyen insanı sembolize eder. Türk edebiyatındaki ilk fabl örneğidir.
Çelebi Mehmet’te sunduğu 126 beyitlik bir mesnevidir. Aynı zamanda göz doktoru olan Şeyhî, Ankara’da Çelebi Mehmet’in gözünü tedavi etmiş, Çelebi Mehmet de buna karşılık olarak ona Tokuzlu köyünü tımar olarak vermiştir. Şeyhî, Tokuzlu köyüne giderken yolda tımarın eski sahiplerince soyulmuş, hakarete uğramıştır. Şeyhî, bunun üzerine şikâyetini padişaha anlatmak için bu mesneviyi yazmıştır.
Eser, “Bir eşeğin boynuz umarken kulağından olması” ana fikrine dayanır. Edebiyatımızın hiciv ve fabl türündeki ilk eseridir.
Olay örgüsü; bir eşeğin başından geçmiş gibi hikâye edildiği ve eşeğin dilinden aktarıldığı için fabl tarzında alegorik bir eserdir. “İnsanlar yaptıkları işin değeri kadar refaha layıktır.” görüşünü vurgulanır. İnce nüktelerle toplumsal eşitsizlikleri eleştirdiği için hiciv tarzında bir eserdir.
Hüsrev ü Şîrîn:
İranlı şair Genceli Nizami’nin 12. yüzyılda yazdığı Hüsrev ü Şirin isimli mesnevisi, İran’ın edebiyat tarihinde önemli bir yer tutar. Bu eser, İran hükümdarı Hürmüz’ün oğlu Hüsrev ve Ermeni meliki Mehin Banu’nun yeğeni Şirin arasındaki bir aşk hikayesini anlatır. Şeyhi’nin çevirdiği bu mesnevi, toplam 6944 beyitten oluşur ve o dönemde yazılmış en uzun şiirlerden biridir.
Hüsrev ü Şirin, İranlı şairin en önemli eserlerinden biridir ve Ortaçağ İslam edebiyatında büyük bir etki yaratmıştır. Eser, ihtişamlı saray hayatının yanı sıra aşk, tutku, sadakat ve fedakarlık gibi temaları işler. Mesnevi, o dönemdeki İran kültürü ve toplumsal hayatı hakkında da birçok bilgi verir.
Hüsrev ile Şirin’in aşkı, mesnevinin merkezinde yer alır ve ayrıca mesnevi, birçok sembolik anlamı da barındırır. Hüsrev, aşkın simgesi olarak tasvir edilirken, Şirin, güzellik, zarafet ve sadakatin sembolü olarak betimlenir. Eser, aynı zamanda İran ve Ermenistan’ın tarihi arka planına da ışık tutar ve farklı kültürler arasındaki ilişkileri ele alır.
Hüsrev ü Şirin, İran edebiyatının en önemli mesnevilerinden biri olarak kabul edilir ve günümüzde hala İranlılar tarafından okunmaktadır. Mesnevi, İran kültürüne büyük katkı sağlamış ve dünya edebiyatı için önemli bir eser olarak kabul edilir.