Şu Destanı
Şu Destanı Hakkında Kısaca Bilgi
Bu eser, Türk kültürünün en köklü destanlarından biridir. Eserde yer alan kahraman Şu, tahminlere göre MÖ 4. asırda yaşamış bir Türk hakanıdır. Şu Destanı’nın konusu, İskender’in Türkler ile yaptığı savaşlardır. Ancak, türkolog Zeki Velidi Togan’a göre, destandaki İskender ile Makedonyalı İskender arasında bir bağlantı bulunmamaktadır.
Bu eser, Türk toplumunun kültürel mirasını yansıtan önemli bir yapıttır. Tıpkı diğer destanlar gibi Şu Destanı da Türk halkının geçmişine ışık tutar ve Türk kültürüne dair birçok ipucu sunar. Kahraman Şu’nun öyküsü, Türk tarihi ve mitolojisine önemli bir katkı sağlar. Destandaki İskender’in kimliği konusunda farklı görüşler vardır. Bazıları, İskender’in gerçekten Makedonya’lı İskender olduğunu düşünürken, diğerleri bu iddiayı reddeder. Ancak, ne olursa olsun, Şu Destanı’nın değeri ve önemi tartışılmaz.
Şu Destanı Konusu
Bu destanda Şu adlı Saka hükümdarının Makedonya hükümdarı iskenderle yaptığı savaşlar anlatılır. Destan ile ilgili bilgileri Divan-ı Lügati’t Türk‘ten alıyoruz. Şu Destanın aslı elimizde değildir. Hükümdar Şu’nun M.Ö. 4.yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır.
Şu Destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla alakalıdır. Bu tarihte Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’a saldırmıştı. Bu dönemde Saka ( İskit ) hükümdarının adı Şu idi. Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatmaktadır.
Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebeb açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır. Kaşgarlı Mahmut Divan ü Lügat-it Türk’de İskender’den Zülkarneyn olarak bahsetmektedir.
Şu Destanı Özeti Kısaca
Destanın tesbit edilebilen kısa metni şöyle özetlenebilir:
Genç Türk kağanı Şu, Balasagun’un yakınlarında inşa ettirdiği Şu Kalesi ile güçlü bir orduya sahipti. Kağan Şu’nun sarayı ise Balasagun’da yer alıyordu ve kent oldukça zengin bir görünüme sahipti. Her gün kağanın sarayının önünde ordu beğleri için 365 nöbet tutuluyordu. Ancak bu sırada, Zülkarneyn adlı bir lider doğu seferine çıkmış, Ön Asya’dan İran içlerine kadar tüm orduları yenerek ülkeleri işgal etmişti. Zülkarneyn, Semerkand’a kadar ilerlemiş ve Türk topraklarına yaklaşmıştı. Şu Kalesi ise Türk boylarının bir araya gelerek oluşturdukları güçlü orduya karşı savunma yapmak için inşa edilmişti.
Şu Kağan’ın gözcüleri, Balasagun ve Şu Kalesi’ne yaklaşan Zülkarneyn’in ordusu hakkında rapor verdiler. Gözcüler, Şu Kağan’a şöyle söyledi: ”Güneşin battığı yerden gelen bir kralın ordusu bizim yaklaşmaktadır. Daha önce çıktığı savaşlarda orduları yendi ve ülkeleri fethetti. Ne yapalım? Savaşalım mı?”
Genç kağan Şu, habercilerin sözlerini dinlerken, önceden seçtiği kırk yiğidi Hucend Irmağı kıyılarına göndermişti. Yiğitler, kimseye görünmeden gizlice giderek Hucend kıyılarına yerleştiği için, ordu habercileri durumun farkında değildi. Şu Kağan, kötü habere rağmen sakin kaldı ve hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Şu Kağan’ın içi ise huzurlu ve mutluydu.
Şu Kağan’ın gözcüleri, Balasagun ve Şu Kalesi’ne yaklaşan Zülkarneyn’in ordusu hakkında rapor verdiler. Gözcüler, Şu Kağan’a şöyle söyledi: ”Güneşin battığı yerden gelen bir kralın ordusu bizim yaklaşmaktadır. Daha önce çıktığı savaşlarda orduları yendi ve ülkeleri fethetti. Ne yapalım? Savaşalım mı?”
Genç kağan Şu, habercilerin sözlerini dinlerken, önceden seçtiği kırk yiğidi Hucend Irmağı kıyılarına göndermişti. Yiğitler, kimseye görünmeden gizlice giderek Hucend kıyılarına yerleştiği için, ordu habercileri durumun farkında değildi. Şu Kağan, kötü habere rağmen sakin kaldı ve hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Şu Kağan’ın içi ise huzurlu ve mutluydu.
“Haberciler, kağanımızın hazırlıklarını sormak yerine hemen savaşa tutuşalım mı diye soruyorsunuz. Ama benim için önemli olan barıştır. Kazlar ve ördekler gibi birlikte yüzebilmeyi öğrenmeliyiz. Savaşın getireceği acıları düşünün, bizim için en iyisi barışı korumaktır.” diyerek cevap verdi Şu Kağan. Habercilerin şaşkın bakışları arasında, Şu Kağan düşüncelere dalmış şekilde gümüş havuzun yanına oturdu.
Zaman gece yarısına yaklaşmıştı ve Zülkarneyn’in ordusu Hucend Irmağı’nı geçmişti. Hucend Irmağı’nın kıyılarında nöbet tutan Şu Kağan’ın kırk yiğidi, atlarına binip hızla Şu Kalesi’ne geldi. Şu Kağan’ın huzuruna çıkarak Zülkarneyn’in Hucend Irmağı’nı geçip Balasagun yolunda ilerlediğini bildirdiler. Önceki habercilerin sözlerini umursamayan Şu Kağan, kırk yiğidin haberi üzerine hemen göç davulunun çalınmasını emretti.
Davulun çalınmasıyla birlikte doğuya doğru hızla yola koyuldular. Bu ani göç, halkı şaşırttı. Gündüzün hiçbir hazırlık yapılmadan gece vakti göçün başlaması korkuya sebep oldu. Halk, ne eline ne de atına bir şey almadan Şu Kağan’la birlikte yola çıktı. Güneş doğduğunda, kent tamamen terk edilmişti. Yalnızca boş ve düz bir ova görüntüsü vardı.
Tüm halk Şu Kağan’ın peşinden gitmişti ancak 22 kişi ata binemeyince Şu Kalesi’nde kalmıştı. Bu 22 kişi düşünürken yanlarına iki yorgun gezgin katıldı. Bu iki kişi sırtlarındaki kap kacaklarıyla geldikleri gibi gitmek niyetinde değillerdi. 22 kişi onlara Zülkarneyn’in burada uzun süre kalmayacağını ve geri döneceğini söyleyerek kalıp beklemelerini önerdiler. Kalaç olarak adlandırılan bu iki kişi, çocukları ve torunları da Kalacı ismiyle anıldı. Fakat, Zülkarneyn’in geldiğini görmedikleri için 22 kişinin tavsiyelerini dinlememişlerdi.
Kalede kalan yirmi iki uzun saçlı kişiyi gören Zülkarneyn, “Türk mânend” diyerek onların Türklere benzediğini ifade etti. Bu nedenle, yirmi iki kişinin soyadı Türkmen olarak kaldı. Giden iki kişi Türkmen olarak sayılmadılar. Böylece, yirmi dört boyun yirmi ikisi Türkmen ve diğer ikisi Kalaç olarak bilindi. Bu olaylar sırasında, Şu Kağan ordusu ve takipçileriyle birlikte Çin sınırına kadar ilerlemişti. Uygur iline yaklaştıklarında, Şu Kağan Zülkarneyn’i karşılayabilecek durumda olduğunu düşündü ve onu merkezinden uzaklara çekti.
Kendi soydaşları arasında daha güçlü bir konumda olduğu için Şu Kağan, Zülkarneyn’den daha güçlüydü. Şu Kağan, en genç askerlerini Zülkarneyn’in üzerine göndermeyi planladı, ancak veziri, tüm gençlerin deneyimsiz olduğunu ve başarısız olmaları durumunda kötü sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Şu Kağan, vezirinin haklı olduğunu düşünerek, yaşlı ve deneyimli bir subayı ordusuyla birlikte gönderdi.
Şu Kağan’ın ordusu, Zülkarneyn’in ileri birlikleriyle karşılaştı. Türk askerleri, bir gece baskını düzenledi ve sert bir mücadele yaşandı. Zülkarneyn’in askerleri yenilgiye uğradı. Türk bir asker, kılıcıyla bir Türkmen erini ikiye ayırdı. Altın torbasını taşıyan erin kemeri yırtıldı ve içindeki altınlar yere döküldü, kanla karıştı. Ertesi gün, güneş ışığı bu kanlı altınları parlatırken, Türk askerleri “Kanlı Altın!” diye haykırdılar. Bu olaydan sonra, baskının gerçekleştiği bölgeye Altın Kan Dağı adı verildi.
Şu Kağan ile Zülkarneyn arasında gerçekleşen barıştan sonra bir savaş olmadı, barış yapıldı. Barış, her iki taraf için de olumlu sonuçlar doğurdu. Bölgede birçok yeni şehir kurulmaya başlandı. Uygurlar ve diğer Türk boyları bu şehirlere yerleşti. Şu Kağan Balasagun’a geri döndü ve Şu Kalesi’ni güçlendirdi. Balasagun kenti gelişti ve sonunda kaleye bir büyü yaptırdı. Bu bir büyüydü ve dört bir yanda duyulabilirdi. Leylekler, kente yaklaştıklarında büyü yüzünden daha da uzağa uçamadılar ve kenti aşamadılar.
Şu Destanının Diğer Varyasyon
İskender, Türk memleketlerini almak üzere saldırdığında Türkistan’da hükümdar Şu isminde bir gençti. İskender’in gelip geçici bir akın düzenlediğine inanıyordu. Bu sebeble de İskender’le savaşmak yerine doğuya çekilmeği uygun bulmuştu. İskender’in yaklaştığı haberi gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar. Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere katılmadılar.
Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki kişi bu 22 kişiye rastladı. Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar. 22 kişi bu iki kişiye: “Erler İskender gelip geçici bir kişidir. Nasıl olsa gelip geçer , o sürekli bir yerde kalamaz. Kal aç” dediler. Bekle , eğlen, dur anlamına gelen “Kalaç” bu iki kişinin soyundan gelen Türk boyunun adı oldu.
İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi gördü ve Türk’e benziyor anlamında ” Türk maned ” dedi. Türkmenlerin ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender’in yukarıdaki sözünden ortaya çıkmıştır.
Aslında Türkmenler, Kalaçlarla birlikte 24 boydur ancak Kalaçlar kendilerini ayrı bir boy olarak kabul ederler. Hükümdar Şu Uygurların yanına gitti. Uygurlar gece baskını yaparak İskender’in öncülerini bozguna uğrattılar. Sonra iskender ile Şu barıştılar. İskender Uygur devletinin şehirlerini yaptırdı ve geri döndü. Hükümdar şu da Balasagun’a dönerek bugün Şu denilen şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu.
Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir, fakat şehri geçip gidemezler. Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir. Bu destana göre İskender Türkistan’a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya çekilmişlerdi. İskender Türkistan’da mukavemetle karşılaşmamış bu sebeple de ilerlememiştir. Çoğunlukla çadırlarda yaşayan Türkler İskender’in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı geliştirmişlerdir.