Türkiye’de (Türklerde) Tarih Yazıcılığının Gelişimi
Osmanlı Döneminde Tarih Yazıcılığı
Osmanlı tarih yazıcılığı Klasik Dönem’de büyük ölçüde İran ve Arap tarihçiliği etkisi altında gelişme göstermiştir. Bu etki 15. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. Kaleme alman eserler çoğunlukla Arapça ve Farsçadır. Özellikle 1453’te İstanbul’un fethi ardından Osmanlı tarih yazıcılığı yeni bir senteze yönelmiş, Türkçe yazımın da yaygınlaşmaya başladığı özgün bir tarz ortaya çıkmıştır.
Osmanlı yazarlarının etkilendiği İran tarihçiliğinde hükümdarı öven ve yücelten bir anlatım tarzı benimsenmiştir. Bu etki Büyük Selçuklu imparatorluğu ve Anadolu Selçuklu Devleti üzerinden Osmanlıya geçmiştir. Osmanlı tarihçileri kendi çağdaşları olan İranlı tarihçilerden de etkilenmişlerdir.
Osmanlı tarih yazıcılığına tesir eden bir diğer unsur İslam tarihçiliğinin çeşitli ekolleridir. İslamiyet’in ilk dönemlerinde tarih yazıcılığı hadislerin toplanması ve biyografi yazımı şeklindeydi. İslamiyet’in Arap Yarımadası’nın dışına yayılmasıyla beraber Araplar, İran, Roma ve İbraniler gibi çeşitli kavimler hakkında bilgi sahibi olmaya başladılar. Müslümanların İran, Kuzey Afrika, Yunan ve Akdeniz medeniyetlerini tanımaları ve bilhassa Abbasiler Dönemi’ndeki tercüme faaliyetleri, İslam tarihçiliğini daha da zenginleştirdi.
İslam tarihçiliğinin en önemli eksikliği, olaylar arasında neden – sonuç ilişkisinin aranmamasıydı. Bu durum 14. yüzyılın büyük bilim insanı İbni Haldun’a kadar devam etti. İbni Haldun, tarihî gelişimin kanunlarını tespit etmeye çalıştı. Tek tek hadiseleri değil, olayların arkasındaki sebeplerin araştırılmasını gaye edindi. Tarihsel değişimin temelinde ekonomik ve sosyal münasebetlerin olduğunu kabul ediyordu. İbni Haldun’un ilim ve tarih anlayışının Osmanlı tarihçiliği üzerindeki etkisi büyük oldu.
Not:
- İbni Haldun’un Klasik Dönem Osmanlı tarihçiliği üzerindeki tesiri özellikle 16. yüzyıldan itibaren artış gösterdi. Bu etkinin ilk örnekleri Kemal Paşazadede görülür. 17. yüzyıl tarihçilerinden Hazarfen Hüzeyin ve Müneccimbaşı Ahmet Dede gibi tarihçilerde ise etki daha belirgin hâle gelmiştir. Kâtip Çelebi, “Dustûru’ Amel”adlı eserinde Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını izah ederken İbni Haldun’un etkisi dikkati çeker.
- İlk Osmanlı resmî tarihçisi vakanüvis Mustafa Naima Efendi’nin “Naima Tarihi” adı verilen eserinde İbni Haldun’un tarih anlayışının izleri görülür. Osmanlı tarihçiliğinin dönüm noktası sayılan ve 19. yüzyılın en önemli Osmanlı tarihçisi olan Ahmet Cevdet Paşa eserlerinde İbni Haldun’un bakış açısını benimsemiştir
İran etkisindeki Büyük Selçuklular Dönemi eserlerinden bilhassa siyasetnameler Osmanlı tarih yazarlarına ilham vermiştir. Örneğin ünlü Selçuklu Veziri Nizâmülmülk’ün Siyasetname’si ile Ebu Hamit Muhammed Gazali’nin Nasihatü’l-Müluk adlı eseri Osmanlı tarihçileri tarafından çok iyi bilinmekteydi.
Anadolu Selçuklu Devleti ve beylikler zamanında da Türkçe tarih yazıcılığı fazla gelişme gösterememiştir. Bu dönemde din ve hukuk alanında Arapçanın, sanat ve edebiyat sahasında Farsçanın egemenliği devam etmiştir. Bu dönemde yetişen İbni Bibi, Aksarayi, Niğdeli Kadı Ahmet ve Ahmet Eflaki yazmış oldukları eserleriyle Osmanlı tarihçilerini etkilemiş önemli yazarlardır.
Klasik Dönem Osmanlı tarihçiliği, çağdaşı olan Timurlular, Safeviler ve Memlukler ile de etkileşim içerisinde olmuştur. Osmanlılarda Batı tarihçiliğinin etkisi 18. yüzyıla kadar görülmez. Bu asırdan itibaren önce Batılı kaynaklar kullanılmaya başlanmış, daha geç dönemde Batı’da yükselen yeni tarih anlayışı ile yöntemleri takip edilmeye başlanmıştır. Özellikle 1839 Tanzimat Fermanı sürecinde Batı etkisi daha da güçlendi.
Türklerde tarih yazımı Osmanlı Dönemi’nde başlamıştır, denilebilir. Osmanlılarda tarihî kayıtların tutulması devlet politikasının bir gereği olarak kabul edilmiştir. Buradaki esas gaye devletin zafer ve başarılarını gelecek nesillere aktarmaktır. Bu nedenle tarih yazımının daha çok devletin askerî ve siyasi başarıları yanında devlet adamlarının hayat hikâyeleri çevresinde geliştiğini görmekteyiz.
Bunun yanında devletin her türlü resmî işlemi kayıt altına almasında ileride doğabilecek hukuki sorunlara kanıt oluşturma düşüncesi vardır. Bu sayede günümüzde İstanbul’da araştırıcılara hizmet veren Başbakanlık Osmanlı Arşivi, belge zenginliği bakımından dünyanın sayılı arşivleri arasında yer almaktadır.
Osmanlı tarih yazıcılığına ait olup kroniklerde bahsedilen ilk örnekler günümüze ulaşmamıştır. Osmanlı tarihini konu alan eserlerde yararlanılan ve günümüze intikal eden en eski örnek Yahşi Fakih’in kaleme aldığı Menakıb-ı Âl-i Osman adlı eserdir. Bu eserin Yıldırım Bayezit Dönemi’ne kadar yaşanan olayları kapsadığı ve II. Murat Dönemi’nin ilk yıllarında yazıldığı bilinmektedir.
Osmanlı tarihçiliğinin en eski örneği Ahmedi’nin 1390’da yazdığı ve 1403 yılında Yıldırım ; Bayezit’in şehzadelerinden Emir Süleyman’a sunduğu Dasitan-ı Tevarih-i Müluk-ı Âl-i Osman adlı eseridir. Eserde Ertuğrul Gazi’den Emir Sultan’a kadar Osmanlı hanedanının tarihi anlatılmaktadır. Bu eserlerin yanı sıra 15. yüzyıl ortalarına ait saray takvimleri ve Tevarih-i Âl-i Osman adı verilen popüler anonim tarihler Osmanlı tarihçiliğinin ilk örnekleri sayılır.
Osmanlı tarihçiliğinin ilk örnekleri arasında gazavatnameleri zikretmek gerekir. Bu tür eserler düşmanla yapılan savaşları ya da düşman topraklarına yönelik dinî nitelikli akınları konu alırlar. Ayrıca destan türü menakıbnameler ile fütüvvetnameler de bu grupta değerlendirilebilir.
Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcı olarak kabul ; edilen II. Murat’tan sonra Fatih Sultan Mehmet Dönemi Osmanlı tarih yazıcılığının kuruluş devri olarak kabul edilmektedir. Özellikle İstanbul’un fethinden sonra tarih yazıcılığında dikkate değer bir canlanma olmuştur. Bu dönemde Osmanlı tarihçileri tarafından ilk defa özgün dünya ve Osmanlı tarihleri kaleme alınmıştır. Ayrıca vakayiname ve monografi denemelerinin sayısı artmıştır.
Not:
Fatih Dönemi’nın tarihçiliği Osmanlı tarih yazıcılığında önemli bir aşamadır. Bu dönem müellifi Şükrullahin Behçetü’t-Tevarih i adlı Farsça eserinin son bölümü Osmanlılarla ilgilidir.
Tevarihü’s-Selatini Osmaniye adlı Arapça eseri Osmanlı’nın kuruluşundan başlar ve başlı başına Osmanlı tarihini ele alır. Eser bu yönüyle ilk genel tarih olma özelliğini taşır.
15. yüzyılın bir diğer önemli tarihçisi Âşıkpaşazade, Tevarih-i . Âl-i Osman adlı eserinde tamamen Osmanlı’yı konu edinmiştir. i Eserde OsmanlI’nın kuruluşundan 1478’e kadar yaşanan olaylar aktarılmaktadır. Aşıkpaşazade’nin çağdaşı Oruç bin | Adil, II. Bayezid’e Oruç Tarihi adlı eseri sunmuştur.
Aynı şekilde devrin öne çıkan tarihçilerinden Tursun Bey 1444- 1488 yıllarını kapsayan ve daha ziyade Fatih Sultan Mehmet’in gaza ve fetihlerini ele alan Tarih-i Ebul Feth adlı eseri kaleme almıştır Mehmet Neşri’nin 1492’de tamamlayarak Sultan II. Bayezit’e takdim ettiği Cihannüma adlı eseri, Sarıca Kemal’in 1490’da tamamladığı ve padişahların kahramanlıklarını dile getirdiği Selatin-name (Tevarih-i Âl-i Osman) isimli kitabı devrin diğer önemli yapıtlarıdır.
Fatih Dönemi tarihçiliğinin en önemli özelliklerinden bir diğeri tarih yazıcılığının ilk kurumsal çatısı olan şehnameciliğin başlatılması olmuştur. Şehnamecilik yarı resmî niteliği bulunan saray tarihçiliğidir. Şehnamelerde padişahın vasıfları, kahramanlıkları ve zaferleri yüceltilir. Kanuni Sultan Süleyman saltanatında şehnameci olarak atanan Arifi Fethullah Çelebi’ye ücret bağlanmasıyla şehnamecilik tam manasıyla kurumsallaşmıştır.
Arifi Fethullah Çelebi, Şehname-i Âl-i Osman adlı eseri kaleme almıştır. Osmanlı şehnameciliğinin tanınan ismi Seyyit Lokman bin Hüseyin el-Aşuri el-Urmevi 27 yıl görevde kalmasıyla ün yapmıştır. Seyyit Lokman Hüner-name, Selim Han-name, Şehinşah-name, Zübdetü’t-Tevarih ve Zafer-name gibi pek çok önemli eseri kaleme almıştır. Şehnameciler Osmanlı’da resmî tarihçi sıfatıyla vakanüvisler tayin edilene kadar görevlerini sürdürdüler.
Not:
* Osmanlı Klasik Donemı’nın başlıca tarihçileri arasında Iran ekolünü benimseyen İdrisi Bltlisi’yi de anmak gerekir. 1506’da tamamlayarak II. Bayezife sunduğu Farsça Heşt Bihişt (“Sekiz Cennet”) adlı eseri, Osmanlı tarihçileri arasında büyük ilgi görmüştür.
* Yine bu dönemin tarihçisi Kemal Paşazade eserini Türkçe kaleme almıştır. Kemal Paşazade tarih görüşü ve metodu itibarıyla Osmanlı tarih yazıcılığı için bir kırılmayı temsil etmektedir. i i Zamanın diğer önemli tarihçisi Celalzade Mustafa Tabakat Memalik ve Derecatüt Mesalik adlı eserinde dönemini tarihçilerine ve tarih anlayışına ciddi eleştiri getirmesiyle öne çıkmıştır.
* Klasik Dönemin önemli tarihçilerinden Feridun Beyin 1575’te i Sultan III. Murat’a sunduğu Münşeatü’s-Selatin adlı eseri kendi türünün en önemlileri arasında yer alır. 16. asır devlet adamlarından olup ilmiye sınıfına mensup Hoca Sadettin Efendi’nin Hoca Tarihi adıyla bilinen Tacü’t-Tevarih adlı eseri dokuz padişahın saltanatını konu almıştır. Yine Mustafa Selaniki’nin Tarih-i Selaniki isimli eseri 1563- 1600 yılları arası . olayları kapsar. Eser kronik tarzda kaleme alınmıştır.
* Devrin müelliflerinden Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın Zübde-i Vekayiat isimli eseri 1671’den itibaren hadiseleri kronolojik olarak işlemektedir. Klasik Dönem’in önemli tarihçileri arasında İbrahim Peçevi ile Haşan Beyzadeyi de belirtmek gerekmektedir.
Şehnamecilik sonrası 17. yüzyıldan itibaren devletin resmî tarihçiliği olarak vakanüvislik kurumu ortaya çıktı. Vakanüvisler ilk dönemlerde Divân-ı Hümayun’a bağlı olmak üzere reisülküttabın emrinde çalışırlardı. Bunlar padişahın emri ile atanmaktaydı. Bilgili ve güvenilir kimselerden seçilmesi gereken vakanüvisler devletin en gizli resmî belgelerini görme yetkisine de sahipti.
Vakanüvisler, klasik İslam tarihi yazıcılığı tarzını benimsemiştir. Bu tarz tarihçilikte Hz. Âdem’den itibaren peygamberler tarihi, Sasaniler, Romalılar, Hz. Muhammed Dönemi (Asrı Saadet), Hulefayı Raşidin (Dört Halife Dönemi), Emeviler Dönemi, Abbasiler ve Osmanlı tarihi sıralamasına yer verilirken son kısımda vakanüvis, yaşadığı devrin padişahının dönemini anlatmaktadır.
Vakanüvis sıfatıyla atanan ilk resmî görevli Halepli Mustafa Naima Efendi’dir. Yazmış olduğu Naima Tarihi adlı kronolojisinde 1574 – 1660 yılları arasındaki olayları canlı ve akıcı bir üslupla aktarmış; olayları naklederken sosyolojik tahlillere de yer vermiştir. Bu öncü eser Osmanlı’da matbaayı kuran İbrahim Müteferrika tarafından birkaç defa basılmıştır.
Naima’dan sonra vakanüvis tayin edilen Şefik Mehmet Efendi, Şefikname adlı eseri kaleme almıştır. Onun ardından 1715’te göreve Mehmet Raşit Efendi getirilmiştir. Raşit’ten sonraki vakanüvis Küçük Çelebizade Asım Bey, 1722 -1728 yılları arası olaylarını konu alan bir tarih yazmış ve eseri Raşit Tarihi’ne ek kısım olarak basılmıştır.
Ardından vakanüvis olan Rami Paşazade Refet Abdullah Efendi’nin yazdığı kısım Subhi Mehmet Efendi tarafından bitirilmiştir. Onun 1769’da ölümü sonrası sırasıyla göreve Sami Mustafa Efendi, Şakir Efendi, Subhi Mehmet Efendi gelmiştir. Bu tarihçilerin 1730 – 1743 yıllarını kapsayan eserleri “Tarih-i Sami ve Şakir ve Subhi” adıyla basılmıştır.
Sonraki vakanüvis İzzi Süleyman Efendi 1744 – 1752 yılarını, Seyyit Mehmet Hakim 1753 – 1766 yıllarını, Çeşmizade Mustafa Reşit 1766 – 1768 yıllarını kaleme almıştır. Döneminin en önemli vakanüvislerinden biri de Enveri Sadullah Efendi’dir. 1769 – 1794 yılları arasında beş defa bu göreve atanmıştır ve üç ciltlik bir eser kaleme almıştır. Ardından tayin edilen Ahmet Vasıf Efendi kendisinden önceki tarihlerden de yararlanarak 1753 -1804 yıllarını kapsayan eserini kaleme almıştır.
Osmanlı tarih yazıcılığında Batı etkisinin görülmeye başlandığı 19. yüzyılın önemli vakanüvisleri arasında 1808 – 1821 yılları olaylarını kaleme alan Şanizade Mehmet Ataullah Efendi’yi, 1821 – 1826 yıllarını yazan Sahaflar Şeyhizade Mehmet Esat Efendi’yi zikretmek gerekir.
Osmanlı resmî tarih yazıcılığında Ahmet Cevdet Paşa’nın çok ayrı bir yeri vardır. Kendisi en büyük Osmanlı tarihçisi olarak anılmıştır. Cevdet Paşa 1774 – 1826 yıları arasındaki olayları sebep – sonuç ilişkileri çerçevesinde kaleme almıştır. Modern tarihçiliğe öncü olan eseri Tarih-i Cevdet adıyla 12 cilt hâlinde basılmıştır.
Cevdet Paşa ardından göreve gelen Ahmet Lütfi Efendi ise 1825 -1879 yılları arasında yaşananları 15 cilt hâlinde kaleme almıştır. Osmanlı tarihine dair eser veren son vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi’dir. 1909’da bu göreve tayin edilmiştir ve 1922 yılına kadar vazifesini sürdürmüştür. Vakanüvislik kurumu 1924 senesinde tamamen kaldırılmıştır.
Özellikle 19. yüzyıldan itibaren vakanüvislerden ayrı olarak Osmanlı tarihini konu alan birçok eser kaleme alınmıştır. Ayrıca ilk üniversite olan Darülfünunun 1845 yılında faaliyete başlamasıyla tarihin bilimsel kriterlere uygun yazımı ve öğrenimi gelişmeye başlamıştır. Tarih yazıcılığı, ders kitaplarının yazımı ile daha fazla önem kazanmıştır. Avrupa ile ilişkilerin artması Osmanlı tarihçiliğinde zihniyet değişimine sebep olmuş, matbaanın yaygınlaşması ise tarihe ilginin artmasını sağlamıştır.
Not:
Osmanlı’da tarihin pragmatik bir anlayışla ve eğitim amacıyla kullanılması Fransız etkisiyle oldu. Osmanlı aydınları, 19. yüzyılın ilk yarısında Descartes, Voltaire, Condorcet ve Turgot gibi yazarlardan etkilendiler. Avrupa biliminin etkisiyle 1861’de Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye kuruldu.
Cemiyet, Mecmua-i Fünun adlı bir dergiyi yayımlamaya başladı. 1860’larda ve 1870’lerde Voltaire, Fenelon, Racine ve Volney’den yapılan tercümeler yanında Ahmet Tevfik tarafından Victor Duruy’un General Hıstory of the Middle Ages adlı eseri Tarih-i Mücmel-i Kurun-ı Vusta (1871-1872) adıyla Türkçeye çevrildi. Namık Kemal, Gulzot adlı bir Fransız tarihçi ve siyasetçisinden etkilenmişti.
1886’da yazdığı Osmanlı Tarihinin ön sözünde tarihi, geçmiş hakkında bilginin hikâye şeklinde nakli olarak gördüğünü, gerçekte hükümet etmenin en önemli unsurlarından biri ve bir bilim olduğunu ifade etti. Süleyman Paşa, dünya tarihi çerçevesinde İslâmiyet öncesi Türkler üzerine Tarih-i Âlem adlı eserini yazdı. Necip Asım, Türk Tarihi adlı eseriyle Türk tarihi üzerinde çalıştı. Bu eserlerin birçoğunda Türklerin Avrupa gözüyle ele alınışı dikkati çekiyordu.
19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren imparatorluğun parçalanma süreci ve 20. yüzyıl başında Rusya’dan gelen muhalif aydınların etkisiyle Osmanlı’da ortaya çıkan Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık fikir akımları tarih yazıcılığı ile eğitimini etkilemiştir. Bu etki Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Modern Tarih Yazıcılığı
Türkiye’de modern tarih yazıcılığı Atatürk ile başlar. Atatürk, Türklerin dünya uygarlığına önemli katkıları olduğuna inanmış ve yaptığı pek çok konuşmada tarihten örnekler vermiştir. Millî Mücadele Dönemi’nde Fransız, İtalyan, Yunan ve diğer milletlerin tarihe dayanarak Türkiye topraklarından hak talep etmeleri üzerine karşıt görüş olarak Türk Tarih Tezi’ni geliştirmiştir.
İlki 1932, İkincisi 1937 yıllarında olmak üzere iki kez Türk Tarih Kongresi toplamıştır. Atatürk’ün Türk Tarih Tezi’ndeki amacı dünya uygarlığının gelişimine büyük katkıda bulunduğuna inandığı Türk milletinin tarihinin, tarihsel coğrafyasının bilimsel yöntemlerle araştırılması ve ortaya çıkan sonuçların tüm dünyaya duyurulmasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk 1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyetini kurdurmuş, cemiyet daha sonra 1935’te Türk Tarih Kurumu adını almıştır. Bunu da yeterli görmeyen Atatürk bütün bu çalışmalara Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesini eklemiştir. Bu dönemde Türk tarihçileri kültür ve tarihlerine yönelik eleştirileri cevaplamak üzere araştırmalar yapmışlar ve birçok bilimsel eser ortaya koymuşlardır. Bilhassa tarih ders kitaplarının yazımına önem verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, tarih anlayışını geleneksel Osmanlı tarih yazıcılığının eleştirisi üzerine kurmuştur. Fakat Osmanlı tarih yazıcılığının Cumhuriyet Dönemi Türk tarih yazımında Batı tarih anlayışı kadar metot, üslup ve anlayış olarak önemli etkileri olmuştur. Osmanlı’dan miras kalan tarihçilik geleneğinin Cumhuriyet Dönemi Türk tarih yazımını en çok etkileyen yönü, tarihin devletin varlığı ve yasal düzenin korunması kaygısı olmuştur.
Bunun yanında Osmanlı tarihçiliğinde görülen siyasi hayatın kendi içine dönüklüğü, farklı bir kültür anlayışı ile yola çıkan Cumhuriyet Dönemi tarihçiliğinde de etkisini sürdürmüştür. Osmanlı’nın son dönemlerinde tarih yazımında öne çıkan Mehmet Fuat Köprülü, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp gibi Batı’yı tanıyan, modern tarih metotlarını benimsemiş yazarlar Cumhuriyet Dönemi’nde yeni devletinin millî tarih alanında yaptığı çalışmalara fikirleri ve hareketleriyle üst seviyede katkıda bulunmuşlardır.
Cumhuriyetçi kadrolar üzerinde Osmanlı’dan gelen akımlar içinde en etkili olanı Türkçülük olmuştur. II. Meşrutiyet Dönemi ile bilhassa 1912 -1913 Balkan Savaşlarının getirdiği siyasi şartlar Türkçülüğün Osmanlı fikir ve siyasi hayatında daha çok etkin olmasına sebep olmuştur.
Türkçü – Turancı aydınları bünyesine toplayan Türk Ocağı, Osmanlı Dönemi’nin en etkin milliyetçi derneği olarak Cumhuriyet Dönemi’ne intikal etmiştir. Türk siyasetine hâkim olan isimlerin hemen hemen tamamı Türk Ocağı menşeli insanlar idi. Dolayısıyla Cumhuriyetin kurulmasıyla Türkiye’de tarih çalışmaları millî devlet ve onun takip ettiği milliyetçilik fikriyle gelişmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti tarih anlayışının temelinde devletin ve rejimin geleceğinin sağlam temellere oturtulmasını sağlamak, kısaca Yeni Türk Devleti’nin varlık sebebini topluma anlatmak gelmektedir. Bunu sağlamak için Türk Tarih Tezi geliştirilmiştir. Tez, bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tarihî temellere bağlamak suretiyle devlete millî kimlik, topluma millî şahsiyet kazandırmak isterken diğer taraftan da Cumhuriyet yönetimini ve beraberinde getirdiği kültürel değişimi ve yapılan inkılapları topluma benimsetmek istemiştir.
Ayrıca Tez ile yıllardan beri Batı dünyasında yerleşmiş Türk milleti, Türk tarihi ve Türk vatanı hak- kındaki yanlış ve maksatlı görüşlere cevap verilmek istenmiştir. Aynı zamanda Türk milleti ile Batı dünyası arasında ortak noktalar ortaya çıkarılarak Türkiye’nin Batı dünyasına yaklaştırılması ve böylece Batı medeniyet değerlerinin kolayca benimsenmesinde tarihten yararlanılması hedeflenmiştir.
Tarih çalışmaları aynı zamanda dil çalışmaları ile birlikte yürümüştür. Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi ile güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bir bakıma Türk Dil Teorisi ile Türk Tarih Tezi bütünleştirilmiştir.
Türk Tarih Tezi olağanüstü bir dönemin ürünüdür. Bu yüzden yeni rejimin karşı karşıya kaldığı her türlü problemin çözümünü onda arayan bir yaklaşım sergilenmiştir. Bunun yanında Tez’de ileri sürülen Türk tarihi, dünya tarihi ölçeğinde değerlendirilirken tarihî belgelerin yeterli olmadığı veya belgelerin bilimsel yöntemlere uygun gözden geçirilmediği tarihin en az bilinen dönemlerine ağırlık verilmiştir.
Bütün bunlar Türk Tarih Tezi’nde bazı aşırılıkları da beraberinde getirmiştir Toplumda his ve heyecanın öne çıktığı bu olağanüstü dönemlerde tarih araştırmalarında klasik kurallara fazla dikkat edilmediği, bilinen bir gerçektir. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki başlangıcında itibaren yapılan tenkitlerin etkisiyle Tez, bu aşırılıkların pek çoğundan vazgeçmiştir.
Çağdaş Türk tarihçiliğin gelişimine ve günümüze intikaline büyük katkıları bulunan bilim insanları arasında modern Türk tarihçiliğinin kurucusu olarak gösterilen Mehmet Fuat Köprülü ile bu ekolü takip eden Ömer Lütfi Barkan’ı, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı, Mehmet Altay Köymen’i, Zeki Velidi Togan’ı, Afet İnan’ı, İbrahim Kafesoğlu’nu ve Halil İnalcık’ı belirtmek gerekir.
Modern Türk tarihçiliğinin gelişmesinde Batılı tarihçilerin de katkıları bulunmaktadır. Bunlar arasında Bernard Levvis’in Modern Türkiye’nin Doğuşu adlı eseri Batı dünyasına Türkiye’yi tanımada oryantalizm dışında farklı bir yaklaşım sunmuştur.