Eskiçağ’da Tarih Anlayışı

Eskiçağ’da Tarih Anlayışı

Tarih bilimi 19. yüzyılda rüştünü kanıtlayana kadar daha çok edebiyatın bir alt dalı olarak algılanmıştır. Aristo’ya göre de tarih bir edebi türdür. Olup bitmiş olayların “hikâye” edilişinden ibaret olan tarih, O’na göre “şiirin” altında bir yerlerde bulunmak durumundadır. Çünkü tarih, olguların koleksiyonu iken şiir bu olgulardan bütüncül yargılar çıkaran şeydir. Aristo, bu anlamda tarihi bir bilim dalı olarak görmez. Çünkü Aristo’ya göre tarih genellemeler üretememektedir.

Eski Yunan’da tarihin işlevi kadar alanı da sınırlıdır. Bu dönemin temel niteliği tarihsel metinlerin hikâyeci, didaktik özellikler taşımasıdır. Tarihin babası olarak nitelenen Herodotos, “istoria” sözcüğünü ilk olarak sadece doğal olaylara ilişkin bilgi birikimi dışında, insan topluluklarının başından geçenleri kaydetme yoluyla edinilen bilgi anlamında da kullanmıştır. Herodotos, kaleme adlığı bu esere “İstorias Apodesis”, Türkçe anlam olarak ise “tanık olunan ve haber alınan şeylerin anlatımı” ismini koymuştur.

Tarih Eski Yunan’da sırf “anımsanmaya değer” şeyler olup bittiği ve bu şeyler onları görmüş olanlar arasından bir kronikçi istediği için kayda geçirilirler. Herodotos’un tarihi, şanlı işleri sadece onları yapan kuşak ölüp gittiği ve iş bir daha hiç yapılamayacağı için, zamanın unutuşundan kurtarmak üzere yazılmıştır. Habercilik biçimindeki bu dönem tarih algısına en önemli katkıyı yapan ise Thukydides olmuştur. Thukydides, anlatıyı daha farklı biçimde algılamış ve insani/toplumsal olayların değerlendirme ve yorumlama etkinliği ile anlatıyı birleştirmiştir.

Efsaneler Grek-Roma geleneğinde devam etse de, buna paralel olarak insan merkezli tarih düşüncesine ve tarih yazıcılığına geçişte önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle modern tarihçilik düşüncesinin alt yapısını oluşturacak tarih algısının bir anlamda temelleri atılmıştır.

Bu dönemde yaşanan iki önemli gelişme:

1-Tarihin “tanrıları” konu edinmekten çıkması ve bunların yerini doğrudan “insan eylemlerinin” alması

2-Ele alınan tarihsel hadiselerin “tarihsiz” bir geçmişteki olayların yerini alması, yerini bilinen ve “tarihli” bir geçmişe sahip olaylara bırakmasıdır.

Bu şekilde faili, mekânı ve zamanı belli tarihsel olaylara dayanan bir tarihçilik başlamıştır. Romalı Tarihçi Cicero’nun (MÖ 106-43) iddiasına göre bu değişimin en önemli mimarları modern tarihin isim babası Herodotos (MÖ 490-430) ve bilimsel tarihin ilk örneklerini veren Thukydides (MÖ 460-400) gibi tarihçiler olmuştur.

Modern öncesi dönemde tarihsel anlayış zamansal açıdan döngüsel olarak tanımlanabilir. Yani tarih rastlantısal olarak belirli formlara göre tekrar eden bir süreçtir. Diğer bir tanımlamayla tarih tekerrürden ibarettir. Yahudi tarih düşüncesi her ne kadar evrenin, dünyanın ve insanın yaratılması gibi oldukça kapsayıcı başlamışsa da, nihai olarak, seçilmiş bir milletin tarihine indirgenmiştir veya odaklanmıştır. Dolayısıyla bu evrensel bir tarih görüşü değildir.

Hristiyan geleneğin tarih düşüncesinin oluşmasında Yahudi gelenek önemli bir yere sahip olmakla birlikte, Hristiyan gelenek de kendine has birtakım özelliklere sahiptir. Bu özelliklerden ilki, gerçek anlamda evrensel bir tarih algısına sahip olmasıdır. Buna göre, “hiçbir seçilmiş halk, hiçbir ayrıcalıklı ırk ya da sınıf yoktur. Bütün kişiler ya da bütün halklar Tanrı’nın muradının gerçekleşmesinde kapsanır. Bunun için de tarihsel süreç her yerde, her zaman aynı türdendir ve her parçası aynı bütünün parçasıdır”.

Yahudi-Hristiyan tarih geleneğinin en önemli özelliği, bu anlayışın tarihsel süreci “çizgisel/hatti” olarak düşünmesidir. Esas itibarıyla kökleri Kitab-ı Mukaddesle, dolayısıyla da Yahudiliğe dayanan bu düşünceye göre, tarih Tanrı’nın belirlediği kader çerçevesinde olan olayların kaydı olarak görülmüştür. İnsanlık tarihi doğal bir kaderin sonucu olup, tarihsel süreç belli bir başlangıca sahip olup, kıyamete kadar sürecek sonlu bir hattır.

İlk tarih filozofu olarak da adlandırılan Augustinus, Hristiyanlık öğretisi ile Antik Çağın tarih anlayışını yeniden biçimlendirmiştir. O güne kadar belirli bir döngüselliğe sahip olan tarih bilimi, Hristiyanlığın da etkisiyle çizgisel hâle gelmiştir. Tanrı’nın insanı yaratması ve ilk günah kavramını temellendiren Augustinus, Eskaton’da kıyametle sona ereceğini belirterek aslında tarihin bir başlangıcının ve sonunun olduğunu ifade etmiş ve klasik tarih anlatısını Hristiyanlıkla birleştirmiştir.

Çizgisel tarihsel sürecin merkezinde Hz. İsa’nın doğumu yer almaktadır. Hz. İsa’nın doğumuyla birlikte tarih, “her biri kendisine özgü belirli ve biricik karakteri olan iki parçaya” ayrılmıştır. Tarihsel sürecin bu şekilde çizgisel olarak düşünülmesi ve merkezine Hz. İsa’nın yerleştirilmesi, bugünkü anlamda tarihin çağlara ayrılmasında önemli bir pratik sağlamıştır. Bu pratik, daha sonraki süreçte modern tarih tasarımlarında da fazlasıyla kullanılmıştır.

 

Tarih Biliminin Çağlara Ayrılması

Hristiyan alimlerinden St. Augustinus, insanlık tarihini altı devre ayırmıştır:

1- Adem’den Nuh’a kadar

2- Nuh’dan İbrahim’e kadar

3- İbrahim’den Davud’a kadar

4- Davut’tan İsraillilerin esaretine kadar

5- Bu esaretten miladı İsa’ya kadar

6- İsa’dan kıyamete kadar

On ikinci yüzyılda Florisli Joachim tarihi üç döneme bölmüştür:

1- Babanın ya da cisimleşmemiş Tanrının egemenliği, yani Hristiyanlık öncesi çağ

2- Oğulun egemenliği ya da Hristiyanlık çağı

3- Gelecekte başlayacak olan Kutsal Ruhun egemenliği

395 yılında Roma’nın ikiye bölünmesi ya da 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasına kadar Eski çağ, İstanbul’un Türkler tarafından 1453’de fethine (yahut Amerika’nın 1492’de keşfine) kadar Orta çağ, bundan sonrasının Yeniçağ olarak üçe taksimi, Almanya’da Halle Üniversitesi profesörü olan ve 1644-1707 senelerinde yaşamış olan Christoph Cellarius tarafından yapılmıştır.

Not: Günümüzde hala çağ ayrımı sıklıkla kullanılmakta, üniversitelerdeki kürsüler ve lisansüstü programlar bu ayrıma göre değerlendirilmektedir. Bununla birlikte bu ayrımın Avrupa merkezli olduğu, tüm dünyaya mal edilemeyeceği, soyut olduğu yönündeki eleştirilerin de haklılık payı göze çarpmaktadır..