Yeni Türk Edebiyatının Oluşmasının Temelleri

Yeni Türk Edebiyatının Oluşmasının Temelleri

Her asrın edebî özellikleri eser, devir ve cemiyet ilişkileri farklıdır ve tıpkı sanat eserinin orijini gibi eserin oluştuğu zemin de özgün bir (tarihî, siyasi, sosyal…) ortamdır. Bu düşünceyi reddetmemekle birlikte 19 ve 20. asırların özel bir benzerliği vardır. Bu asırlardaki bazı olaylar, bir kısım sosyal girişimlerin başlangıç aşamasında yaşanması bakımından bir benzerlik, bazı noktalarda bir tekrar özelliği gösterir. Tanzimat’tan ve Cumhuriyet’ten sonraki tercüme hareketleri alaturka ve alafranga ölçütleri eski ile yeninin bir arada yaşaması zaman zaman eski ile yeninin alaylı mektepli, yenilikçi muhafazakâr gibi sıfatlar ile tavsif edilmesi; bazı aydınların devr-i sâbık (eski devir) anlayışları; aydınların, kültür ve devlet konularında geleneği hatırlatan veya gelenek dışı kalan modernleşme eğilimleri ülkemizdeki demokratikleşme çabaları, ademimerkeziyetin hem tesis edilme hem de değiştirilme girişimlerinin aynı zamanlarda gerçekleşmesi, millî kimlik konusunda fikir adamlarının bir türlü uzlaşamamaları; gazete, dergi, (19. asırdan sonra) radyo, televizyon ve günümüzde bilgisayar gibi iletişim araçlarının sanat ve kültür hayatına etkilerini farklı açılardan yorumlamaları gibi benzerlikler bu fikrimizi doğrulayacak niteliktedir.

Türk-İslam kültürünün yeni yorumlara kapalı kalması, bilim adamı ve sanatçıların, özgür ve yetkin içtihatlarla eser veremeyecek duruma gelmeleri, medreselerin bilimsel ölçütleri terk etmeleri, Osmanlı ilim ve sanat muhitlerinin fonksiyonlarını yitirmeleri, batıya yönelmenin ana sebepleri arasında kabul edilir. Batı toplumları, hümanizmle başlayan ve Rönesans’la doruğa ulaşan aydınlanma çabalarına, pozitif bilimlerdeki gelişmeleri de ekleyerek yeni ufuklar aramışlar coğrafi keşifler ve yeni ticaret yolları ile de gelişmenin maddi boyutlarını, asırlar süren arayışlarıyla birleştirmişlerdir.

Edebiyat metinlerinde hümanizm anlayışı ile klasik tasavvuf anlayışını karşılaştırmak. Batıda Rönesans’a ulaşan hümanizm ile doğuda tekrara giden tasavvufu, dikkatle irdelemek gerekir. Yanlış batılılaşmanın sonuçlarından biri, batının yenileşme tarihindeki kaynaklarını, doğunun anlayamamasıdır.

Batılılaşma adı verilen yönelişlerin ne zaman başladığına dair çok çeşitli görüşler mevcuttur.

Mümtaz Turhan’ın yaptığı sınıflamaya göre geçmişteki kültür değişmelerini esas itibariyle üç kısma ayırmak mümkündür:

  1. On dokuzuncu asra kadar olan devir
  2. Bir intikal devri olmak üzere III. Selim zamanı
  3. Mecburi tedbirlerin alındığı II. Mahmut’tan bu yana gelişen olayların zamanı

– II. Mahmut’tan Tanzimat’a, Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu (Tanzimat Fermanı)’nun ilan edildiği I839’a kadar

  • 1839’dan 1876’ya kadar
  • 1876’dan 1908’e kadar
  • 1908’den 1923’e kadar
  • 1923’ten zamanımıza kadar

Yeni döneme geçiş sürecinin bir zemini olmak üzere Lale Devri’ni iyi incelemeli, etkilenmeyi izah etmek için meseleyi, İstanbul’un fethine bağlamalı, hatta Türklerin Orta- Asya’dan çıkışına kadar düşünmeliyiz. 1040 ve 1071 savaşlarından sonra daha iyi tanıdığımız batı kültürü, İstanbul’un fetih tarihi olan 1453’ten sonra sosyal hayat, zihniyet ve estetik gibi açılarla kültürümüzü daha çok etkiler. Bu etki, Türk sanatının gelişimde, birçok sebep ile birlikte, önemli olmuştur ve Anadolu’ya geldikten sonraki batılılaşmanın gelişme seyri için çok önemlidir.

Geçiş dönemine bir başlangıç arayan kaynaklara bakılırsa Orta-Asya’dan başlayarak önceki kültür değişikliği süreçlerini 17. asırdan gelen esintilerle birlikte 18. asra bağlamak ve bu zamandan itibaren oluşan zihniyet değişikliğini Tanzimat’a doğru yorumlamaya çalışmak, daha doğrudur.

Bu konuda, toplumun maddî ve manevî değerleri ile evrensel ölçütler taşıyan bilimin verileri arasında bağ kurarak fikir üretebiliriz. Bu yorumda ırk, din, milliyet ve coğrafya ayrımı yoktur, ilim evrenseldir ama yorum, yorumcunun bağlı bulunduğu milliyete göre şekillenir.

Kendi kültürlerini zamanın ilmî arayışları ile destekleyerek ve teknoloji üreterek yorumlayan ve böylece hayatı kolaylaştıran; bunu yaparken geleneği göz ardı etmeyen ve hayatı yeni ihtiyaçlara göre düzenleyen milletler, başka milletleri etkiler.

Yükselmenin bitişi, duraklama ve gerileme devirleri, tarih kitaplarının sebepler koleksiyonunu oluşturur. Bunlara Kaynarca Antlaşmasından başlayarak Balkanlar’ın ve Kafkasların durumu, Şark Meselesi, Boğazlar Meselesi gibi son devre kadar uzanan tarihî ve siyasi problemler eklenir.

XIX. asırda iş başında bulunan padişahlar şunlardır:

“III. Selim (1789-1807), IV. Mustafa (1807-1808), II. Mahmut (1808-1839), Abdülmecit (1839-1861), Abdülaziz (1861-1876), V. Murat (1876) ve II. Abdülhamit (1876-1909). Bu yüzyıla gelinceye kadar Osmanlı padişahları şiir ve edebiyatla ilgilendikleri hâlde, yüzyılın başında padişah bulunan ve llhâmî mahlasıyla şiirler yazan (ayrıca bestekâr ve neyzen olan) III. Selim dışındaki padişahların şiir ve edebiyatla ilgileri yoktur.” (İsmâil Ünver, “XIX. Yüzyıl Dîvân Nazım ve Nesri”, Büyük Türk Klâsikleri, c.8, s. 99). Daha sonra, II. Abdülhamit ve Sultan Reşat, şiirle ilgileneceklerdir.

Yenilik hareketinin ilk padişahı III. Selim, bilgisi ve kabiliyetleri ile ileriyi gören, sanatçı mizacı ve hassasiyeti ile askerliği ihmal eden bir tabiatın insanı idi. Bazılarına göre, böyle bir zamanda devlet için köklü değişiklikler yapacak güce sahip değildi. Yakın çevresinin yanı sıra yeniçeriler bile onun askerî, İdarî ve malî alanda değişiklik içinde olduğunu biliyorlardı. III. Selim, bütün olumsuz şartlara rağmen israfa ve ahlâksızlığa karşı amansız bir mücadeleye girdi ve birçok tedbir aldı. Tebdil-i kıyafetle sokak sokak dolaşarak emirlerinin uygulanıp uygulanmadığını denetledi.

İdareciler, sıkıntılar içindeyken ve batıya karşı acil tedbirler almak isterlerken yeniliğe karşı olanlar, devlet içinde huzursuzluk çıkarıyorlardı. Askerler, şimdiki işportacılığa benzer ticaretlere razı olarak savaştan kaçıyor, bazı idareciler ve vezirler de göreve gelmelerinden sonraki bir iki yıl içerisinde büyük servetler elde ediyorlardı. Valilik gibi görevlerde bulunan bazı paşalar, bulundukları yerleri padişahtan bağımsız olarak yönetmek istiyorlardı.

Yenilikçi padişah III. Selim, bir ayaklanma sırasında öldürüldü. İstediklerini tam olarak yapamasa bile III. Selim’in ıslahatları, yenileşme tarihi içinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu padişah zamanında Türk sanatı, özellikle Türk müziği, büyük bir gelişme içine girdi. Edebî ve ilmî eserler yayımlandı. Avrupa’da Türk edebiyatını tanıtıcı kitaplar yazıldı.

III. Selim’den sonra tahta çıkan IV. Mustafa, çok kısa bir süre işbaşında kaldı ve yenileşme tarihinde pek varlık gösteremedi. Sultan Selim’in başlattığı ıslahat hareketleri, II. Mahmut tarafından sürdürüldü. II. Mahmut, otuz yılı aşkın bir süre devleti idare etti. Onun zamanında Yeniçeri Ocağı Kaldırıldı (1826); bu olay tarihe Vak’â-yı Hayriye adıyla geçti. Yeni ordunun adına Âsâkir-i Mansûre-i Muhammediye adı verildi.

II. Mahmut devrinde İlk resmî gazete olan Takvîm-i Vekâyi yayımlandı (1831). Posta Örgütü Kuruldu, pasaport sistemi geliştirildi. Mûhendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (Kara Harp Okulu), Mekteb-i Maarif-i Adliyye, Mekteb-i Tıb kuruldu ancak, alt yapısı olmayan, ilk ve orta öğretimde iyi yetişmeyen öğrenciler, bu okullardan yeterince faydalanamadılar. Okullarda yeterli sayıda bilgili öğretici yoktu.

Yeni Edebiyat’ın başlangıcını belirleyen zihniyet tartışmalarının merkezini oluşturan Tanzimat hareketi, II. Mahmut’tan sonra tahta geçen Abdülmecit tarafından başlatıldı. Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu adıyla ilan edilen Tanzimat, Musatafa Reşit Paşa’nın gayretleriyle gerçekleşti.

Yeni bir edebiyata giriş için yeni dönemin başlangıcı hakkında farklı fikirler sergilenmiştir. Başlangıç tarihi 3 Kasım 1839 (Pazar) olarak gösterilir. Bu tarihin tartışmalı olduğu veya yeniliğin bıçakla kesilir gibi siyasi bir olaya bağlanmasının sakıncalı bulunduğu, çeşitli açılardan gündeme getirilmiştir. Bu tarihin orta eğitimde fayda prensibine ışık tutacak bir amaçtan kaynakladığını söylemek yerinde olur.

Orhan Okay, Tanzimat Edebiyatı’nın başlangıcını 1859,1860 gibi bir zamana bağlı olarak ifade eder. Sadık Tural, Mihnet-i Keşan’ın yayın tarihini başlangıç olarak almanın faydalarını anlatır. Belki de sosyal olayların ve büyük kültürel değişikliklerin başlangıcını tek bir tarihe bağlamak, onları incelemek açısından bir kolaylıktır. Yaklaşık bir tarih belirlemek yahut belli tarihi aralıklar göstermek de mümkündür. Bu mesele; sübjektif kabullere bağlıdır ve yakın dönem Türk tarihindeki bazı noktaların yeniden araştırılmasını düşündürür.

Not.

Yeni Turk Edebiyatı terimi, araştırmalar sonunda, ilmî ölçütlerin ışığında verilmiş bir isimlendirme değildir. Aslında Türk edebiyatının her dönemi için bu hüküm geçerlidir. Diğer dönemlerin isimlendirilmesi gibi, Yeni Türk Edebiyatı terimi de popülist bir yaklaşımın etkisiyle bulunmuştur. Bu isimlendirme, eğitim amaçlı bir faydaya hizmet eder, kültür değişimine bağlıdır ve bir galat (yanlış) olarak yaygınlaşmıştır.

Not:

Türk edebiyatında, hem geleneklere hem de 18. asrın başından beri devam eden değişikliklere bağlı olarak ve özellikle on dokuzuncu asrın ilk çeyreğinden itibaren batı etkisiyle oluşan değişikliğin kuvvetle hissedildiği son iki yüz yıllık edebiyat dönemine Yeni Türk Edebiyatı denmektedir; bu dönem henüz devam etmektedir. Zamanımızda Yeni Türk Edebiyatı terimini, başlangıç itibariyle bir galat olarak düşünmek, daha tutarlı ve kullanışlı bir isimlendirme bulunana ve yaygınlaşana kadar bu galatı bir terim saymak anlayışı benimsenmiştir.

Yeni Türk Edebiyatına Verilen İsimler

Yeni Türk Edebiyatı terimini işte bu tarihî ve edebî şartlar altında düşünmeye çalışmaktayız. Bir devri incelerken ortaya çıkan problemlerden biri, o devir için kullandığımız isimlendirmedir. İsimlendirme, araştırıcının bakış açısını belirttiği gibi konuyu hangi kaynaklardan takip ettiğini de gösterir.

Yaygın olarak kullanılmakla birlikte, bu isme karşı fikir geliştirenler de olmuştur; Bu yorumlara göre eski ile bağların kesilmiş gibi gösterildiği yeni sıfatından başlanarak yeni edebiyatı objektif şartlarda incelemek gerekir. Bugün yeni diye isimlendirdiğimiz Muallim Naci, Abdülhak Hamit Tarhan gibi birçok sanatçı, eskinin devamı olarak karşımızdadır; dil ve üslûp açısından eskiye bağlıdır.

Yeni Türk Edebiyatı’nı isimlendiren bakış açıları üç temel noktada toplanabilir:

  1. Tarihî gelişme ve kronolojik ölçü
  2. Kültür değişmesi
  3. Eserlerdeki şekil ve muhteva değişikliği.

Yeni Turk Edebiyatı ifâdesi yerine kullanılan terimler şunlardır:

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir