Teşhis (Kişileştirme) Sanatı

Teşhis Nedir

İnsanların haricinde canlı ve cansız varlıklarla soyut duygu ve düşünceleri, insan özellikleri ve duygularıyla donatma sanatına “teşhis” veya başka bir deyişle “kişileştirme” denir. Bu edebi sanat, insanlarla diğer varlıklar arasındaki ortak özelliklerden kaynaklanır ve genellikle anlamı daha derinleştirmek ve daha etkileyici kılmak amacıyla kullanılır. Ancak, her kişileştirme işlemi teşhis anlamına gelmez, çünkü teşhis, herhangi bir özelliği bir varlığa aktarırken kişileştirme, daha genel bir ifade biçimidir.

Edebiyatın gelişimiyle birlikte, bu tür edebi sanatlara daha fazla vurgu yapılmıştır. Ancak, öncesi dönemlerde, bu konseptlere “lügavi mecaz” veya başka bir ad altında yer verildiği gözlenir. Teşhis ve kişileştirmeye örnekler incelendiğinde, aslında bu iki sanatın birbirini tamamlayan lügavi mecazlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, teşhis ve kişileştirmeyi bu sanatlar altında incelemek, bu konseptleri daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Teşhis Kişileştirme sanatı nedir örnekleri tablo

Teşhis (Kişileştirme) PDF İndir

Teşhis Sanatı Örnekleri

Seslen liman sislerine boğulur
Gemiler yorgun ve uykuludur.

Bu parçada, gemiler kişileştirilmiştir.

Ne vakit Maçka ‘dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi.
(
Attila İlhan)

İnsana özgü bir nitelik olan “gülmek” eylemi ağaçlara yakıştırılmış. Bir başka deyişle “ağaçlar” kişileştirilmiş.

Bütün kusurumu toprak gizliyor Merhem çalıp yaralarım düzlüyor. (Aşık Veysel)

Şair “toprak”ı kişileştiriyor.

Gül, hasretinle yollara tutsun kulağını Nergis gibi kıyamete dek çeksin intizar (Baki)

Dizelerde “gül” ve “nergis” kişileştiriliyor.

Kış, Ada ‘nın her tarafına yerleşebilmek için rüzgarlarını poyraz, yıldız, karayel… halinde seferber ettiği zaman; öte yakadaki yaz, pilisini pırtısını yeni toplamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştu.
(
Sait Faik Abasıyanık) Verilen parçada “kış” ve “yaz” kişileştiriliyor.

Diğer Örnek

haliçte bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orada yoktunuz
Attila İlhan

Attila İlhan, gece karanlığında sessizce demir atmış, adeta sessizliği bile delip geçen bir vapurun güvertesinde dört kişiyi bıçaklayarak hayatlarını sonlandırdığını anlatmaktadır. Bu vapur, gece karanlığının ortasında beliren bir hayalet gemi gibi, sıradan bir dövüşün mekanı değil, adeta bir ölüm arenası gibidir. İşlenen bu suçun detayları, olayın gerçekleştiği gece ve atmosferiyle birleşerek, okuyucuya ürkütücü bir tablo sunar.

Şairin anlattığı bu sahne, sıradan bir sokak kavgasının ötesinde, sanatsal bir ifadeye dönüşmüştür. Karanlık ve sessizlik, suçun işlendiği geceyi daha da gizemli kılar. Vapurdan yükselen düdük sesi, olayın anını keskin bir şekilde belirtir ve gerçeküstü bir atmosfer yaratır. Bu anlatılanlar, Attila İlhan’ın iç dünyasında can bulmuş ve okuyucuya yeni bir perspektif sunmuştur. Bu nedenle, burada ifade edilen hayal, daha önce bilinmeyen ve kullanılmamış bir tasvir olup, özgün bir sanat eserine dönüşmüştür

Attila İlhan, ruh hali ve iç dünyasındaki karmaşık duyguları anlatırken olağanüstü bir sanatsal ifade kullanmaktadır. Bu, sıradan bir şekilde ifade edilemeyecek, insan aklının kabul etmekte zorluk çekeceği bir olayı etkileyici bir biçimde aktarmak için başvurduğu bir ifade tekniğidir. Şair, bu ifade tekniğiyle okuyucuyu etkilemeyi ve olayı daha derinlemesine hissettirmeyi amaçlamaktadır.

Şiirde geçen detaylar, gerçek dünya ile hayal dünyasının sınırlarının kaybolduğu bir noktada bulunmaktadır. Vapura atfedilen “dört kişi tarafından vurulma,” “elin kolun bağlı olması,” “ağlama” ve “böğürme” gibi insan özellikleri, bir canlı varlığa ait özelliklerdir ve bir gemiyle özdeşleşmezler. Ancak şair, bu özellikleri gemi üzerinden anlatarak sıradışı bir görüntü yaratır. Gemi kelimesi, şairin kapalı istiare (mecaz) kullanarak gerçekleştirdiği bir teşhisin bir parçasıdır. Sonuç olarak, bu dizelerde şair, kapalı istiare yoluyla gerçekleşen bu benzersiz tasvirle okuyucunun zihninde güçlü bir etki bırakmayı amaçlar.

Yuva yapmış gibi memnûn ikimiz bir dalda
Zevki rûhunda yaratmış iki genç âşıktık
Faruk Nâfiz Çamlıbel

Bu şiirde, “kişileştirme” ve “istiare” sanatları kullanılmıştır.

Şair, doğanın cansız varlıklarını canlı gibi tasvir ederek kişileştirme sanatını kullanmıştır. Örneğin, “Yuva yapmış gibi memnûn ikimiz bir dalda” ifadesinde, doğadaki iki kuş, bir çift olarak tasvir edilmiş ve bu kuşlar insan özelliklerine sahip gibi betimlenmiştir. Kuşların “memnûn” olmaları ve “yuva yapmış gibi” davranmaları, onlara insan duyguları ve eylemleri atfedilmesi anlamına gelir.

İstiare, bir şeyin bir başka şeyle benzetilmesi anlamına gelir. Şair, bu şiirde iki farklı istiare kullanmıştır. İlk istiarede, “yuva yapmış gibi” ifadesiyle iki sevgilinin birbirlerine benzetilmesi söz konusudur. Bu, sevgililerin yakınlığını ve birlikteliğini vurgular.

İkinci istiarede ise, “Zevki rûhunda yaratmış iki genç âşıktık” ifadesiyle genç âşıkların duygusal bağları bir dalda bulunan kuşların yuva yapmalarına benzetilmiştir. Bu, sevgililerin arasındaki aşkın ve tutkunun gücünü vurgular.

Bu iki sanat, şairin duygularını ve temasını daha etkili bir şekilde ifade etmesine yardımcı olur.

Söz Sanatları sayfasına Dönmek için TIKLAYIN

No Comments

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir