Rabia Hatun Şiirleri

 

Rabia Hatun Şiirleri Tahlili İncelemesi (Mehmet Kaplan)

I
Bir kâsedür alev dolu gönlüm, yanâ yanâ
Men tâ senün yanunda dahî hasretem sanâ!
Yaşlar dökende söndüremez âteşîmi sû:
Sunsan elünle kanumu içsem kanâ kanâ!
II
Gün doğmayup da olsa cihan tâ-ebed karâ,
Âteş sönüp de bilmese âlem nedir zıyâ,
Gözler unutsa mahşer-i elvânı haşre dek:
Dîdâr-ı yârı aydın eder dil yanâ yanâ!
III
Olsandı sen semâ, olsandı sen havâ
Alsamdı men senî dem dem, nefes nefes!
Olsandı sen zaman, olsamdı men mekân,
Eflâki dolduran bir aşk olurdu bes!
IV
Pâyin sadâsı gelse de sen hiç gelmesen,
Men dinlesem kıyâmete deh, vuslat istemem!
Bulsam izinle semtini, ol semte irmesem,
Aşsam zamânı hasretin encâmı gelmeden!
Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Gruplarının Anlamları
dîdâr: Yüz, çehre.
dil: Gönül, yürek.
eflâk: Gökler.
encâm: 1. Son, işin sonu. 2. mec. Gelecek.
garabet: Yadırganacak yönü olma, gariplik, tuhaflık.
ihtiva: İçine alma, içinde bulundurma, içerme.
izafe: Bir şeye veya bir kimseye bağlama, mal etme, yakıştırma.
kesif: Yoğun.
kontrast: Karşıtlık.
pâ / pây: Ayak.
zıyâ (ziya): Işık, aydınlık.
 

RABİA HATUN ŞİİRİN ANLAMCA İNCELENMESİ

 
Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı şiirinin dikkate değer hadiselerinden birisi, tarihçi İsmail Hâmi Danişmend’in Rabia Hatun takma adı ile yazdığı kıt’aların eski devirlerde yaşamış bu ismi taşıyan bir kadın şaire izafe edilerek şöhret bulması, sevilmesi ve mısralarının ağızdan ağıza yayılmasıdır. İsmail Hâmi Danişmend, hepsi kırk bir kıt’a tutan bu şiirleri 1961 yılında bir kitapçıkta toplamıştır.
Yukarıya dört parçası alınan bu kıt’alarda, eski çağ insanlarına has derin, romantik bir aşk duygusu ifade edilmiştir. Fakat onların güzelliği muhtevalarından çok, ahenklerinden, Azerî Türkçesine çalan şivelerinden ileri gelmektedir. Her güzellikte aşırıya gitmeyen bir garabet vardır. Yazar, şiirine eskilik havası vermek için imaleleri ve uzun sesleri iyice belirtiyor. Ahenk, uzaklık, garabet, maziyi hatırlatış ve romantik aşk duygusu bu küçük şiirlere hususi bir güzellik veriyor.
 
Birinci kıt’ada imaleler belirtildiği için üzerinde durmuyorum. Sadece, “kâse, senün, hasret, sana, söndüremez, su, sunam, içsem” kelimelerindeki (s); “dolu, dahi, dökende” kelimelerindeki (d); “kâse, kanun, kanâ kanâ” kelimelerindeki (k) aliterasyonları ve bütün parçaya hâkim olan kalın (a) ünlüsü ile onlara kontrast teşkil eden ince (ö, ü) ünlülerinin belirli ahengine işaret edeyim. Şair, belli ki, güzel şiirlerde daima dikkati çeken ses orkestrasyonuna önem vermiştir.
Bu küçük kıt’anın her mısraında değişik hayaller de vardır. Birinci mısrada gönül “alev dolu bir kâse”ye benzetilmiştir. Onun uyandırdığı kızıl renk intibaı sonuncu mısradaki kan hayali ile devam eder. Üçüncü mısrada aşk ateşe, gözyaşı suya benzetilmiştir. Bu eski hayaller de şiire romantik bir geçmiş zaman havası verir. Şiirin mana bakımından en derin ve güzel mısraı:
Men tâ senün yanında dahî hasretem sanâ! mısraıdır. Burada Divan Edebiyatının en güzel mısralarına benzeyen kesif bir söyleyiş ile yakınlık-uzaklık tezadı vardır. Bu tezat kelime oyununu aşan gerçek bir duyguyu ifade eder. Mistiklerde de görüldüğü üzere, en kuvvetli aşk bile, varlığın temelini teşkil eden ben-sen tezadını, bundan doğan ayrılık ve hasreti yok edemez.
İkinci parçada da şair uzun ses ve imalelerin üzerine ısrarla basar. Burada, “doğmayup da, tâ ebed, dîdâr, aydın eder, dil” kelimelerinde (d); “âteş, mahşer, haşr” kelimelerinde (ş) ünsüzleri tekrar edilmiştir. “Nedir, haşr, eder, dîdâr, dâr” kelimeleri bir iç ahenk vücuda getirmektedir.
Kıt’a mâna ve hayal bakımından bir bütündür. Bütün dünya karanlığa boğulsa bile, yanan gönül sevgilinin yüzünü aydınlatır. Kâinatı kaplayan karanlık ile ona göre küçük olan gönlün aydınlığı arasındaki tezat ve aşk duygusunun gücünü belirten mübalâğa, bu kıt’aya sanatkârane bir hava veriyor. Dört mısraın tek bir cümle teşkil etmesi, şiire eskilerde bulunmayan bir yekparelik kazandırıyor.
Üçüncü kıt‘ada mısra başlarında “olsandı, alsamdı, olsandı” kelimeleri arasındaki ses ve şekil benzerliği, bazı kelimelerin baş ve son ünsüzlerinin tekrarlanması, parçaya hâkim olan (s) ve (n) sesleri kıt‘ayı ahenkli kılan başlıca fonetik unsurlardır.
Kıt’a mâna bakımından da aşka yücelik veren hayalleri ihtiva ediyor. Sevgili, âşıkın içinde yaşadığı bir kâinat teşkil eder. “Sema, hava, mekân, eflâk” kelimeleri aşk duygusunu dış âleme aksettirerek, ona maddî âlemin genişlik ve gerçekliğini kazandırır.
Dördüncü kıt’ada da birbirine benzer yapıda kelimelerin teşkil ettiği ahenk ile çok belirli bir (s) aliterasyonu vardır. Şiirin muhtevasında sevgililer arasında aşk ve hasret duygularını yücelten mesafe duygusu orijinal ve sanatkârane bir şekilde ifade edilmiştir. Sevgili görünmese ve uzakta olsa bile, arada iki tarafı birleştiren bir münasebet bulunması sevgiyi devam ettirir. Hattâ arada mesafe bulunması onu artırır. Çok defa vuslat, aşkı sona erdirir. Diğer kıt’alar gibi bu kıt’ada da ahenk, mâna ve hayalin birleşmesinden doğan bir güzellik vardır.
Ciltlerle şiir yazan, fakat bir tek güzel mısra söyleyemeyenlerin yanında İsmail Hâmi Danişmend, adı saygı ve sevgi ile anılacak, gerçek bir sanatkârdır. Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir