Orta Çağ’da Toplumsal ve Sosyal Yapı

Artı Üründen Sosyal Sınıflara

Yağışın yeterli olmadığı ve doğal besin kaynaklarının az olduğu bölgelerde, kıtlık durumlarında, ihtiyaçların karşılanabilmesi amacıyla, “artı ürün” üretimi gerçekleştirilmiş ve yetiştirilen artı ürünler depolanmıştır. Bu üretim anlayışı, zamanla avantaja dönüştü ve onlara güç kazandırdı. Mesela, Mezopotamya’nın iklim şartları sulamalı tarımı zorunlu kıldığından, sulama kanallarının yapılması üretimi arttırmıştır. Ortaya çıkan ürün fazlasını yani artı ürünü organize etmek için, üretimin planlanması, ürünün depolanması ve korunmasını gerekli hâle gelmiştir. Ayrıca artı ürün, diğer ihtiyaçların karşılanması için değiş tokuşu geliştirdi ve çiftçilik dışında yeni meslekleri ortaya çıkardı. Çiftçi, esnaf, tüccar, din adamı, savaşçı gibi yeni sınıflardan oluşan daha büyük topluluklar, şehir toplumunun doğmasını sağladı.
Artı ürünlerin bir merkezde toplanması ve halka buradan dağıtılması ise, toplumda tabakalaşmaya sebep olmuştur. Örnek; Sümerlerin tapınaklarında depolanan ürünlerin dağıtımının rahiplerin kontrolünde yapılması, rahipleri ayrıcalıklı bir konuma yükseltmiştir. İlk Çağlardan itibaren devletler, vergilendirmeye ihtiyaç duymuştur. Vergiler genellikle emek yoluyla ödeme, ayni ödeme ve nakdî ödeme şekilleriyle tahsil edilmiştir.
Orta Çağ Avrupası’nda görülen feodalite sisteminde aynî vergiler devam etmekle birlikte ordunun ihtiyaçları, etrafı surlarla çevrili kalelerde yaşayan feodal beyler tarafından karşılanmıştır. Ancak XIII. yüzyıldan itibaren devletler, giderlerini karşılayamadığı için düzenli vergilendirme uygulamasını başlatmıştır. Takas usulü yerine para ekonomisinin gelişmesi vergi toplamayı kolaylaştırmıştır.
İlk Çağ medeniyetlerinin ekonomik organizasyonların şekillenmesinde, soyluların ve monarşilerin gücü toprağın mülkiyetinin soylulara ait olmasında etkili olmuştur. Kaldı ki bu mülkiyet sistemi, tarım toplumlarının yönetim şekli olan monarşiyi ortaya çıkarmıştır. Batı ve Orta Avrupa ülkelerinde toprak sahibi olan senyör, siyasi, ekonomik, hukuki ve askerî haklara sahiptir. Temeli toprak köleliğine dayanan toplum düzenine “feodalizm” denmektedir. Feodalitede askerî ve mali hâkimiyet devlete ait olması gerekirken bu haklara senyörler sahip olmuştur. Köleler, serfler ve hür köylüler korunma ve adalet karşılığında senyörlere mal ve hizmet üretmekle yükümlü tutulmuştur.

İlk ve Orta Çağ’da Toplumsal Tabakalaşma

Toplumsal tabakalaşma, insanlar arasındaki ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin görünür hâle gelmesidir. Tabakalaşmanın görüldüğü toplumlarda, insanlar hiyerarşik bir düzen içinde sınıflandırılır. İlk toplumlarda avcılık ve toplayıcılık temel geçim kaynağı olduğundan tabakalaşma daha az görülür. Tarımsal üretimin özel mülkiyet kavramını ortaya çıkarması ve zenginliği arttırması tabakalaşmayı da hızlandırmıştır. Tabakalaşma tarih boyunca kölelik, kast sistemi ve mevkiye bağlı sistem olarak gelişmiştir.
Hindistan’da görülen Kast sistemi, bir kişinin toplumsal konumunun yaşamı boyunca belirlendiği toplumsal bir düzendir. Bu sistemin ekonomik kurallarını dinsel statüler belirler. Toplum brahmanlar (din adamları), kşatriyalar (askerler), vaysiyalar (çalışanlar) ve sudralardan (işçiler ve köleler) oluşur. Bu sistemde kast grubunun üyesi brahmanlara saygılı olup kendi kastının görevlerini yerine getirirse sonraki hayatında daha üst bir kasta mensup olarak doğacağına; eğer bunları yerine getirmezse daha alt bir kastın üyesi olarak dünyaya yeniden geleceğine inanılmıştır.
Gruplar birbirlerine kapalıdır. Bu sistemde herkes bir daha terk edemeyeceği bir kast içinde doğar; bu kasttan eş seçer ve bu kast içinde ölür. Her kast bireyinin alabileceği eğitim ve yapabileceği meslek türleri bellidir. Bu düzende insanların diğer kastların üyeleriyle bağlantı kurmaları engellenmiştir. Kast sisteminin mevcut yapılanması dışında köylerin ve yerleşim yerlerinin en uzak yerlerinde yaşamalarına izin verilen parya denilen bir sınıf daha bulunurdu.

Orta Çağda Sosyal Sınıflar

Ortaçağ Avrupası’nda hakim olan feodalite sisteminin temeli eşitsizliğe dayalı sınıf farklılıklarına dayanıyordu.
ASİLLER (SOYLULAR): Yönetim ve askerlikle uğraşan ve küçük yaşlardan itibaren iyi bir eğitim alan asiller sınıfının en üstünde krallar yer almıştır.
DİN ADAMLARI: Rahipler ikinci imtiyazlı sınıftı. Kilise topraklarında yaşamış, vergi vermiş ve askerlik yapmamışlardır.
BURJUVALAR: Şehirlerde yaşayan ve ticaretle uğraşan insanlara ‘’burjuva ‘’denilmiştir. Burjuvalar, zamanla zenginleşmiş ve serbestlik kazanmışlardır.
KÖYLÜLER: İki kısma ayrılmışlardır. Ekip biçtikleri topraklardan kazandıklarının bir Kısımını senyöre vergi vererek yaşayan ve istedikleri yere gitme hakkı bulunan, mallarını miras bırakabilen köylülere serbest köylü ; hiçbir hakkı olmayan , toprak sahipleri için çalışan ve çalıştıkları toprakla birlikte alınıp satılan köylülere de serf köylü denilmekteydi.

Sosyal Sınıflar Arasındaki İlişki

Yeni tarım tekniklerinin kullanılması, sulama kanalları ve kara sabanın keşfi gibi gelişmeler, tarım ürünlerinin tüketilenden fazla üretilmesine, yani artı ürün elde etmesine imkan sağlamıştır. Artı ürün, insanların diğer ihtiyaçlarının karşılanması için değiş tokuşu geliştirmiş ve çiftçilik dışında ticaretle ya da imalatla ilgili yeni meslekler ortaya çıkarmıştır. Artı ürünlerin bir merkezde toplanması ve halka buradan dağıtılması toplumda tabakalaşmayı ortaya çıkarmıştır.
Kast Sistemi: Bu sistemde Hint medeniyeti; Brahmanlar (din adamları), Kşatriyalar(askerler) Vaisyalar(çalışanlar) Sudralar(işçi ve köleler)olmak üzere dört gruptan oluşyordu.
Kast Sistemine göre oluşturulan mesleki gruplarda meslekler babadan oğula geçerdi. Bu sistemde, sınıflar arasında geçiş katı kurallarla engellenmiştir. Kast sisteminin varlığı, bölgenin istilalara açık olması, farklı dinler ve dillerin varlığı Hint Uygarlığı’nda milli bilincin ve siyasi birliğin oluşmasını engellemiştir.

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir