Kaşağı Hikayesi Ömer SEYFETTİN
(1884-1920)
Hikâye yazarı. Gönen’de doğdu. Harp Okulu’nu bitirdi. Anadolu ve Rumeli’de subay olarak çalıştı (1903-1910). Askerlikten ayrılıp İstanbul’a yerleşti. Balkan Savaşı çıkınca tekrar orduya döndü. Yanya kuşatmasında esir düştü. 1913’te askerlikten yeniden ayrıldı. Kabataş Lisesi’nde ölünceye kadar dersler verdi. İstanbul’da öldü. Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömüldü.
Servet-i Fünun edebiyatının anlaşılması güç olan diline karşı sâde Türkçe’yi, halk dilini savundu. Ziya Gökalp ve Ali Canib (Yöntem) İle birlikte Millî Edebiyat’ı kurdu. Yeni Mecmua, Şâir ve Büyük Mecmua’da, konularını günlük hayattan, çocukluk ve askerKk hâtıralarından, efsanelerden, halk fıkralarından ve tarihten alan hikâyelerle savunduğu edebiyatın örneklerini verdi. Bâzı hikâyelerinde sosyal hayatın ve siyasî düşüncelerin tenkidi vardır.
Sağlığında Ashab-ı Kehfimiz (1918K Harem (1918) ve Ef-ruz Bey (1919) kitaplarını çıkarmıştır. Ölümünden sonra Bilgi Yayınevi on cilt halinde hikâyelerinin tamamını yayımladı (1970-1971): 1. Efruz bey, 2. Eski Kahramanlar, 3. Bomba, 4. Harem, 5. Yüksek Ökçeler, 6. Kurumuş Ağaçlar, 7. Yalnız Efe, 8. Falaka, 9. Yüzakı, 10. Aşk Dalgası, 11. Beyaz Lâle. Ta-hirAlangu’nun Ömer Seyfettin kitabı (1968) yazarı en iyi tanıtan kitaptır. F. A. Tansel de Ömer Seyfeddin’İn 5Iİr|erl”ni yayımladı (1972). Millî Kütüphane, Ömer Seyfeddin Bibliyografyası bastırdı (1970).
KAŞAĞI – ÖMER SEYFETTİN
Kardeşimle ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hüzünlü şırıltısını işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem, İstanbul’a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh’la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, ne doyulmaz bir zevkti. Hasan korkar, yalnız binemezdi. Dadaruh onu kendi önüne alırdı. Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşumuza gidiyordu. Hele tımar. Bu en zevkli şeydi. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı… tık… tıkı… tık… tıpkı bir saat gibi… yerimde duramaz,
– Ben de yapacağım! diye tuttururdum.
O vakit Dadaruh, beni Tosun’un sırtına koyar, elime kaşağıyı verir,
– Hadi yap! derdi.
Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdım.
– Kuyruğunu sallıyor mu?
– Sallıyor.
– Hani bakayım?..
Eğilirdim, uzanırdım. Ama atın sağrısından kuyruğu görünmezdi.
Her sabah ahıra gelir gelmez,
– Dadaruh, tımarı ben yapacağım, derdim.
– Yapamazsın.
– Niçin?
– Daha küçüksün de ondan…
– Yapacağım.
– Büyü de öyle.
– Ne zaman?
– Boyun at kadar olduğunda….
At, ahır işlerinde yalnız tımarı beceremiyordum. Boyum atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, “Höyt..” diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı. Ben bir gün yalnız başıma kaldım. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım, bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh’un penceresiz küçük bir odası vardı. Buraya girdim. Rafları aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok, yok! Yatağın altında, yeşil tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun’un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu.
– Sanırım acıtıyor? dedim.
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin, çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca yeniden denedim. Gene atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. Öfkemi sanki kaşağıdan çıkarmak istedim. On adım ilerdeki çeşmeye koştum. Kaşağıyı yalağın taşına koydum. Yerden kaldırabildiğim en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başladım. İstanbul’dan gelen, üstelik Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezdim, parçaladım. Sonra yalağın içine attım.
Babam, her sabah dışarıya giderken bir kere ahıra uğrar, öteye beriye bakardı. Ben o gün gene ahırda yalnızdım. Hasan evde hizmetçimiz Pervin’le kalmıştı. Babam çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı gördü; Dadaruh’a haykırdı:
– Gel buraya!
Soluğum kesilecekti, bilmem neden, çok korkmuştum. Dadaruh şaşırdı, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babam bunu kimin yaptığını sordu. Dadaruh,
– Bilmiyorum, dedi.
Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan,
– Hasan dedim.
– Hasan mı?
– Evet, dün Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi.
– Niye Dadaruh’a haber vermedin?
– Uyuyordu.
– Çağır şunu bakayım.
Çitin kapısından geçtim. Gölgeli yoldan eve doğru koştum. Hasan’ı çağırdım. Zavallının bir şeyden haberi yoktu. Koşarak arkamdan geldi. Babam pek sertti. Bir bakışından ödümüz kopardı. Hasan’a dedi ki:
– Eğer yalan söylersen seni döverim!
– Söylemem.
– Pekâlâ, bu kaşağıyı niye kırdın?
Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktı! Sonra sarı saçlı başını sarsarak,
– Ben kırmadım, dedi.
– Yalan söyleme, diyorum.
– Ben kırmadım.
– Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, dedi. Hasan inkârda direndi. Babam öfkelendi. Üzerine yürüdü “Utanmaz yalancı” diye yüzüne bir tokat indirdi.
– Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin’le otursun! diye haykırdı.
Dadaruh, ağlayan kardeşimi kucağına aldı. Çitin kapısına doğru yürüdü. Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde hapsedilmişti. Annem geldikten sonra da bağışlanmadı. Fırsat düştükçe, “O yalancı” derdi babam. Hasan yediği, tokat aklına geldikçe ağlamaya başlar, güç susardı. Zavallı anneciğim benim iftira atabileceğime hiç ihtimal vermiyordu. “Aptal Dadaruh, atlara ezdirmiş olmasın?” derdi.
Ertesi yıl annem, yazın gene İstanbul’a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan’a ahır hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta atların ne yaptıklarını tayların büyüyüp büyümediğini bana sorardı. Bir gün birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderildi. Doktor geldi. “Kuşpalazı” dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kardeşimin boynuna sarıyorlardı. Babam yatağın başucundan hiç ayrılmıyordu.
Dadaruh çok durgundu. Pervin hüngür hüngür ağlıyordu.
– Niye ağlıyorsun? diye sordum.
– Kardeşin hasta.
– İyi olacak.
– İyi olmayacak.
– Ya ne olacak?
– Kardeşin ölecek! dedi.
– Ölecek mi?
Ben de ağlamaya başladım. O hastalandığından beri Pervin’in yanında yatıyordum. O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz, Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor “İftiracı! İftiracı!” diye karşımda ağlıyordu.
Pervin’i uyandırdım.
– Ben Hasan’ın yanına gideceğim, dedim.
– Niçin?
– Babama bir şey söyleyeceğim.
– Ne söyleyeceksin?
– Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.
– Hangi kaşağıyı?
– Geçen yılki. Hani babamın Hasan’a darıldığı…
Sözümü tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin’e anlattım. Şimdi babama söylersem, Hasan da duyacak belki beni bağışlayacaktı.
– Yarın söylersin, dedi.
– Hayır,. şimdi gideceğim.
– Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin, ağlarsın, seni bağışlar.
– Pekala!
– Haydi şimdi uyu!
Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırdım. Kalktım. Ben içimdeki zehirden vicdan azabını boşaltmak için acele ediyordum. Yazık ki, zavallı suçsuz kardeşim, o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh’u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı.
Diğer Roman Özetleri
ben çok begendim müthiş
süper bir kitap çok begendiim çok güzel sitenize teşekkürler
bencede bu sıte guselmıs ayrıca bu kasagı hıkayesıde cok gusel;)
ben özet aryodum ama yinde teşekkürler çok güzel.emeğinize saygı
yabancı yazarlar moda oysa bu eser muhteşem.çocuklarımıza neden bunları okutmuyoruz.sadece bu değil tüm eserleri gerçekten çok muhteşem.
dünyada benzeri yok bu eserler muhteşem çocuklarımıza bunları okutmalıyız bence ama lafonten masalları en çok satandır diye düşünüyorum.sahip olduğumuz değerlerin farkına varmalıyız.
tek kelimeyle harika ve bende ece gibi düşünüyorum bende özetini arıyordum ama yin de emeyinize teşekkür ederiz
bence tek kelımeyle harika bu kitap bizlere yalan söyylemenın kötü olduğunu gösterıyor
YA BÖYLE GÜZEL BİRŞEY OLURMU HERKESİN OKUMASINI TAVSİYE EDERİM
çok güzel bir hikaye çok beğendim herkes okusun okuyanlar herkeze de okutsun teşekkürler güzel yazmışsınız.
ben bu siteyi çok beyendim müthiş ama aradığım şeyi bulamadım yinede emeğe sağlık
çok güzel hazırlanmış aradığımı buldum çok teşekkürler
çok beğem ömer seyfettine çok teşekkür ederim bunu ardım ve aradığım aradığımı buldum
ben bu hikiyeyi çok beğendim çok güzel tam aradığım hikayedi bu ömer seyfettin yazaarımıza çok teşekkür ederim
Bence bu hikaye çok güzel bu kitabı alıp okuyucam ve bu hikayeden çok şey çıkara biliriz kardeşlerim abilerim bu hikaye`yi yayınladığınız için çok teşekkür ederim.
çok süper kitap ben bunun hikaye kitabını almmıştım zaten 5 liraydı süper kitap tavsiye ederim
ben de bir çok ömer seyfettin kitabı var hep ömer seyfettin okurum
Bana videosu lazım 😉 😀
bence harika bende özet çıkaracaktım ama önemli değil:D
olayı anlatan kişi kim?
Omer Seyfettinin nadan adli hikayesini yayinlarsaniz cok mutly olacagim… 😀
harikaydı herkese tavsiye ederim
klasiklerimizi bize verdiniz sağolun çocuklar
bence çok güzel keşke devamı da yazılsa öğretmenimiz bu kitaptan sınav yapıcak ama harika bir kitaap baaaaaaaaaaaayıllllllllllldımmmmmmmm
Abi süper ya
BUGÜN OKULDA OKUDUK AMA KİTABIN DEVAMI YAZMIYORDU. BENDE MERAK ETTİM GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL BİR HİKAYE
abi harika ben genellıkle pek kitap okumam bunu okumak geldı ıcımden okudum ve okurken bıle duygulandım mutlaka okuyunn
gerçekten çok tşk işime nasıl yaradığını tahmin edemezsiniz çok sağlun yha
bize türkçe hocamız okudu çok güzeldi ağlıcaktım resmen
2016/ekim/11
Ben ce harika. Cok guzel nunu mutlaka deftere yzicagim
Herkezin okuması gereken guzel bi kitap
ilkdefa ömer seyfettinin bir kitabını okudum ve çok memnunum bir kitap okuma yarışmasının örnek kitabı ve bende o yarışmadayım daha doğrusu kitap anlatma yarışması çok heycanlıyım bu kitap ile katılıcam herkese tavsiye ederim
Çok beğendim.Sınavımıza beni çok iyi hazırladınız teşekkür ederim ?
Gerçekten sıdkı sade ile içten heyecanlı bir şekilde okudum.Eski şair ve edebiyatçılarımızın anlatım tarzlarına hayran kalmamak mümkün değil.
50 yılönce okuduğum hikayeyi şimdi yeniden okurken, 50 yıl önce hissettiklerimi hissettim,yüreğim burkuldu, ağlamaklı oldum.
Böyle hüzünlü hikayeleri yazan edebiyatımızın usta kalemlerinden Ömer Seyfettin’in hayat hikayeside maalesef hazin bir şekilde sona ermiştir.
Kaçinci sayfa bilen varmi
Bence çok güzel herkese tavsiye ederim ı
Ömer Seyfettin ve trajedisi. evet trajedisi çünkü bu resmen çocuk ruh sağlığına yönelik tehditler barındıran bir öykü. Okumadım mı küçükken?Elbette okudum ama siz okumayın çocuklarınıza derim..
Cok güzel ama az kals8n ağlayacaktım
Bu romandan ders çıkarabiluriz bügünkü işini yarına bırakma
çok büyük anlamlar çıkarılabilecek bir eser.
çok duygulandım etkileyici bir hikaye ve oldukça güzel 🙁
çok güzel bir hikaye zaten ÖMER SEYFETTİNİN kitapları ve hikayeleri çok güzel olur ya oldukça çekici bir hikaye kitabı da öyle zaten kısacası etkileyici bir roman özeti 🙂
46yasindayim ilkokul beşinci sınıfa giderken okumuştum.simdi ise çocuklarıma okutuyorum.
okurken neredeyse ağlıyacaktım 🙁 gerçekten harika bir hikaye
çok güzel hikayiye tokat atması beni biraz üzdü ama güzel
çok güzel herkesin okumsını tavsiye ederim
Arkadaşlar 5 sayfalık hikayenin ne gibi özetini arıyorsunuz çok merak ediyorum doğrusu ama hikaye çok mükemmel tavsiye ederim