Sohbet

Sohbet (söyleşi) Nedir?

Çoğunlukla gazete ve dergilerde yayımlanan, güncel olayların, edebiyat kültür ve sanat hayatındaki gelişmelerin fazla derine inilmeden, içten bir dille, okuyucuyla karşılıklı konuşma havasında işlendiği yazı türüne sohbet denir.. Sohbet türünde yazar, kişisel düşüncelerini kanıtlama ihtiyacı duymaz. Mizahi fıkralardan, atasözlerinden yararlanabilir; anekdotlara ve şiirlere yer verebilir. Kendine ya da okuruna yönelttiği sorulara cevaplar vererek canlı ve akıcı bir üslup yakalayabilir:

“Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar.” derlerse inanın. Bize hayır ve mürüvvet hususunda eksiklik geldiği günden beri açlığı hatırımızdan çıkaramamış olduğumuzu az çok düşünmekle idrak edebiliriz.
Pek etraflı hatırlarım ki akşamüstü evine, konağına girer girmez ilk adımdan sonra:
— Sofralıklar gitti mi? diye telaş gösteren zatlar çokça idi. Hele “gitmedi… hazırlanıyor…” denilsin kabil mi?

Türk Edebiyatında Sohbet Türünün İlk Örneği

Yirminci asrın başlarında Türk edebiyatında sohbet türünün ilk örneği, mülakat denemeleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu denemelerde, yazarlar farklı konular hakkında uzman kişilerle gerçekleştirdikleri söyleşileri yazılı hale getirerek okuyuculara sunmuşlardır.

Ancak zaman içerisinde, söyleşi türü gelişerek gazete ve dergilerde yayımlanan yazılarda da kendine yer bulmuştur. Bu dönemde, Türk edebiyatının ilk sohbet örneği olarak Ruşen Eşref Onaydın’ın “Diyorlar ki” adlı eseri öne çıkmıştır. Onaydın, bu eserde farklı konularda yaptığı söyleşileri yazıya dökerek okuyucuların beğenisine sunmuştur.

“Diyorlar ki”nin yayımlanmasıyla birlikte, Türk edebiyatında söyleşi türü daha da popüler hale gelmiş ve pek çok yazar tarafından denenen bir tür haline gelmiştir. Sohbetlerin konusu ve katılımcıları da çeşitlenerek, okuyuculara geniş bir yelpaze sunulmuştur. Bugün bile, Türk edebiyatında söyleşi türü hala yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Cumhuriyet Öncesinde Sohbet

Söyleşi, bir yazı türü olarak Türk edebiyatına Tanzimat Edebiyatı Dönemi’nde gazetecilikle girmiştir. Bu dönemin genel anlayışına uygun olarak yazarlar, diğer türlerde olduğu gibi sohbette de toplumsal fayda ilkesini gözetmiş; dönemine göre sade bir dil kullanmaya çalışmışlardır. Bu dönemde Ahmet Mithat Efendi; Servetifünun Edebiyatı Dönemi’nde ise Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın söyleşi türünde yazılar yazmıştır.

Servetifünun Dönemi’nde bağımsız çizgide eser veren Ahmet Rasim, söyleşi türünün ilk yetkin ürünlerini vermiştir. Ahmet Rasim, Zenginlerin İftar Sofralarında adlı metinde, başta yardımlaşma olmak üzere geleneklere sahip çıkmak gerektiğini; yoksullara yardımcı olurken gösterişten uzak durmanın önemini Türk ve İslam tarihinden örneklerle anlatmıştır.

Cumhuriyet Dönemi’nde Sohbet

Cumhuriyet Dönemi’nde diğer düzyazı türlerinde olduğu gibi sohbette de yalın bir dil ve anlatım kullanılarak Anadolu insanına seslenmek amaçlanmıştır. İnsana ve yaşama dair her tür kavram ve olgu bu dönem söyleşilerinde ele alınmıştır.

Cumhuriyet Dönemi’nde Nurullah Ataç’ın Söyleşiler, Şevket Rado’nun Eşref Saat, Suut Kemal Yetkin’in Edebiyat Konuşmaları, Ahmet Kabaklı’nın Sohbetler adlı eserleri türün tanınmış örneklerindendir. Yazar İstemeye Dair başlıklı sohbetinde insanların sahip oldukları imkânlara göre harcama yapmasını, güç yetiremeyecekleri hayallere kapılmamalarını tavsiye etmektedir. Karşılıklı konuşma havası içinde sorduğu sorulara cevaplar veren yazar, didaktik (öğretici) bir tutum benimsemiştir.

Cumhuriyet Döneminde Sohbet Yazarları Kimlerdir

Ahmet Rasim’in “Ramazan Sohbetleri”, Suut Kemal Yetkin’in “Edebiyat Söyleşileri”, Şevket Rado’nun “Eşref Saati”, Melih Cevdet Anday’ın “Dilimiz Üzerine Söyleşiler” ve Nurullah Ataç’ın “Karalama Defteri” gibi eserler, Türk edebiyatında söyleşi türünün örnekleri olarak öne çıkmaktadır.

Bunun yanı sıra, Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay ve Hasan Ali Yücel gibi diğer yazarlarımız da söyleşi türünde önemli eserler vermişlerdir. Bu yazarlar, farklı konuları ele alarak, okuyuculara zengin bir söyleşi deneyimi sunmuşlardır.

Sohbet türü, Türk edebiyatında sadece yazılı eserlerle sınırlı kalmamıştır. Televizyon ve radyo programları da bu türde yapımlar sunarak, söyleşinin geleneksel yöntemlerinin yanı sıra modern bir yüzü de bulunmaktadır.

Tüm bu örnekler, Türk edebiyatında söyleşi türünün ne kadar zengin ve çeşitli olduğunu göstermektedir. Okuyucular, bu eserler sayesinde farklı konularda uzman kişilerle yapılmış söyleşileri okuma imkanına sahip olmuşlar ve bu sayede bilgi ve deneyimlerini artırmışlardır.

Türklerde Sohbet Kültürü

Türklerde söyleşi kültürünün kökleri XIII. yüzyıl Anadolu’sundaki Ahi Teşkilatına hatta daha eskile- re kadar uzanmaktadır. Ekonomik, askerî ve sosyal bir yapılanma olan Ahi Teşkilatının üyeleri akşamları zaviyelerinde toplanarak yemek yer, sohbet eder, eğlenirdi. Bu toplantılarda yeme içme, oturup kalkma ve güzel konuşmaya ilişkin kurallar uygulanır ve öğretilirdi.

Ayrıca bu söyleşilerde anlatılan menkıbeler ve fütüvvetnamelerle belli bir dünya görüşünün oluşturulması ve sonraki kuşaklara aktarılması sağlanırdı. Sohbet geleneği, daha sonraki yüzyıllarda da farklı biçim ve adlarla Türk toplu- munda varlığını sürdürerek günümüze kadar gelmiştir. söyleşiler; genellikle değerlere ve toplumsal kurumlara destek verme, kültürel unsurları genç kuşaklara aktarma, yardımlaşmayı yayma, ortak bir toplumsal kimlik oluşturma, kişiye aidiyet duygusu verme ve hoşça vakit geçirme gibi işlevlere sa- hiptir.

Sohbet ve Fıkra Farkları

* Fıkrada yazar, bir görüş veya düşünceye bağlı olarak okur kitlesini yönlendirmeye çalışırken sohbette ise kişisel duygu ve düşüncelerini paylaşmayı amaçlar.
* Sohbette yazar, okuyucu ile sohbet ediyormuş gibi karşılıklı konuşma üslubuyla yazarken fıkrada düşüncelerini serbestçe aktarır.

Düşüncelerinizi Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir